100 gram margarin
2 su bardağı süt
2 kaşık kakao
4 kaşık şeker
2 kaşık portakal reçeli
2 yemek kaşığı ceviz
Tüm malzemeyi mutfakta bangonun üzerine dizmiş yapacağım mozaik pastası için bir eksiğim olup olmadığını kontrol ediyordum. Evet herşey tamamdı.Süt, kakao, şeker ve yağı karıştırıp puding yapacağım tencere. Ufalanmış ceviz ve portakal reçeli ile harmanladığım çifte kavrulmuş pötibör bisküvitleri. Pastayı sarıp dolaba atacağım yağlı kağıt…
Tencere ocakta, pudingi kaşıkla karıştırmakta olan elim yanıyor. Hz.Fatma’nın helva karma hikayesindeki gibi, sanki kaşık yerine kaynar kakaolu sütü elimle karıştırıyor gibiyim. Parmaklarımın ucundan başlayan yakıcı sıcaklık tüm vücudumu sarıyor. Puding hazır; soğumadan yağlı kağıt üzerinde bekleyen büskivit karışımın üzerine yavaş yavaş döküyoruz. Buram buram portakal reçeli, çikolata, taze sıcak bisküvit kokusu doluyor çiğerlerime.Vee yağlı kağıdı rulo yapıp soğuması için buzdolabına koyuyoruz… Mozaik kek soğumada. Haydi bakalım, şimdi alev alev yanan bedenimi soğutmak için serin hava iyi gelir, diyerek kendimi de balkona atıyorum…
Gece karanlık… Boylu boyunca uzanmış en derin uykusunda şehir. Çok değil, iki saat sonra gün başlayacak. Henüz erken, sabaha, günün başlamasına koca iki saat var daha…
Şimdi, bu saatlerde uykuda sandığımız bu şehir dün gece amansız bir baskın yedi demek!
Telsizler, çelik yelekler, beylik tabancalar, gözaltı listeleri, şifreli talimatlar, yolsuzluk iddianameleri, nezaret krokileri, savcılar, mahkeme kararları, arama emirleri, rozveltler, üniformalar, coplar, çelik baretler, kelepçeler, zırhlı araçlar, mühürlü torbalar…
Sımsıkı sarındığım battaniye içimi ısıtmaya yetmiyor.
Zamanda gidip geliyorum. Başka bir çağa, mevsime, coğrafyaya, sisteme, sosyolojiye, topluma, evlere, yüreklere gidip geliyorum…
Yüzyıllar gibi uzakta sandığım 70’li 80’li yılların görüntüleri düşüyor aklıma. Karakollar, coplar, ev baskınları, işkenceler, görüşgünleri, nezaret kapısında korkulu beklemeler… Gece baskınları, kayıp anaları, işten çıkarılmalar, vatandaşlıktan çıkarılmalar, mültecilik, idamlar… Yokluklar, yoksulluklar, hakkını arayamamalar… Cemselere doldurulmalar, “anayasayı tağyir tebdil ve ilga”, karanlık sokak aralarında ensede polis nefesi ile telaşlı adımlar…
Ve hayat devam ediyor ve insanlar eşi dostu akrabasıyle nişan düğün doğumda ve sokak korkuları, sımsıkı kapalı pencereleri, kapıları ile insanlar… Arkadaşını, yoldaşını, akrabasını tanımamazlıktan gelmeleriyle… Korkuyla, endişeyle, Aman benim başıma da gelmesin delerle…
Sabah serinliği… Sımsıkı sarındığım battaniye ısıtmaya yetmiyor içimi. Buzdolabındaki yağlı kağıda sarılı mozaik pasta gibi gitgide katılaşıyorum.
Bu saatlerde uykuda sandığımız bu şehir, dün gece amansız bir baskın yedi demek!
Demek ben de tatlı uykularımdayken yada hafif yağmurlu havada nemli toprak ve taze bahar kokularının tadını çıkarmak için erken kalkma keyiflerindeyken, kapım çalınıverecekti gümbür gümbür! Üniformalı, postallı, çelik yelekli, silahlı, suç duyurulu, yolsuzluk iddialı ihbarnameler ve arama izinleri ile baskın düzenlenebilecekti benim evime… Alt üst olacaktı, suç aranacaktı, delil aranacaktı didik didik köşe bucağında evim evim sıcak evimin.
Televizyonda dizi gibi seyrettiğimiz ev ve işyeri baskınları, tutuklamalar demek bu kadar yakınımızdaydı, içimizdeydi, şehrimizdeydi dün sabah!
Az sonra, alaca karanlıkta sokaklara dökülecekti şehin insanları… Analarının kucaklarında tatlı uykularından henüz uyanmamış ana okul bebeleri, ödevlerini tamamlayamamış öğrenciler, kahvaltıda bir bardak sıcak çayı bitiremeden yarım bırakan işçiler, memurlar evlerinden dışarı fırlayacaktı… Telaşla, itiş kakış otobüslere doluşacaklar, nefeslerinden buğulanmış camlara dayayıp kafalarını, uyukulu gözlerle bakacaklardı duraklarda bekleşen insanlara…
Akşam eve yorgun dönüşlerinde, dün sabaha karşı, onlar henüz uykularındayken , bu şehirde yapılmış olan işyeri baskınları ve tutuklamalarını “şok… şok… şok…” anonslarıyla televizyon haberlerinde izleyeceklerdi. Bir çağ kadar uzaklarında, dizi filimler kadar kendi dışlarındayken her şey, aniden korku düşecekti akıllarına !
Baskı dönemlerine geri mi dönüyoruz acaba diye, içleri endişeyle ürperecekti…
Çare kapıları açıp sokağa çıkmada.
Çare bir fincan çayını birlikte yudumlamakta,
ekmeğini bölüşmek keyfi, mozaik pastanı da ama!
Güneşli güzel sabahlara merhaba diyecek bir başka şehir yok!
Sen neredeysen şehir orada.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.