MEDGÖD (Meclis’e Donsuz Girme Özgürlüğünü Savunanlar Derneği)

Geçen hafta Kent-Yaşam’da, bazı yazarların ve kesimlerin son günlerde moda haline gelen ve bir koro halinde dile getirdikleri ‘meclise türbanlı milletvekilleri de girsin’ önerilerine karşı yazdığım tepki yazımdan bir pasaj aktarmak istiyorum;

“…Eğer, herkesin ‘ben kendimi böyle ifade ettiğim için böyle giyiniyorum’ diyerek istediği yere istediği kıyafeti giyerek gitmesi insan haklarına ait bir özgürlük kavramını ifade ediyorsa ben de bir gün milletvekili seçilirsem meclise mini etek ve dekolte bir kıyafetle gidebilme özgürlüğüne sahip olabilecek miyim? Yukarıda adı geçen yazarlar ve Onların taraftarları o zaman benim de ‘özgürlük hakkımı’ şimdiki gibi hararetle savunacaklar mı?”

Sevgili okuyucular, bu yazım yayınlandıktan sonra ironik bazı gelişmeler yaşandı. Belki gözlerden kaçmış olabilir diye bu hadiseleri yan yana getirerek bir kez daha sizlerle paylaşmakta fayda gördüm.

İlki, kendini senelerce sol görüşlü bir aydın gibi gösteren, kıymeti kendinden menkul milletvekili Ufak Uras’ın birkaç gün önce mecliste kıravatını çıkarıp kürsüye asması hakkında (Ufuk Uras bunca zaman durdu durdu da kıravatını neden şimdi çıkarma gereği duydu, neden Meclis’e ilk adım attığı gün bu eylemi yapmadı, kıravat takma konusundaki rahatsızlığı şimdi mi kafasına dank etti acaba?). Bakın, Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, 7 Nisan tarihli yazısında bunu nasıl yorumlamış;

“Türk siyasi tarihinde Millet Meclisi, iki “anti-kravat” eyleme sahne olmuştur:
BİR: 60’lı yıllarda AP’li Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti, “Kurallarda kravat bağlanacak deniliyor, nereye bağlanacağı yazmıyor” diyerek kravatını beline bağlayıp Meclis’e girmiştir.
İKİ: 80’li yıllarda ANAP Zonguldak Milletvekili Engin Cansızoğlu, Serdengeçti’nin eylemini aynen taklit ederek kravatını beline bağlayarak Meclis’e girmiştir.

Ufuk Uras’ın “kravat kuralı”nı protesto etmek amacıyla Genel Kurul’da konuşma yaparken kravatını çıkarıp kürsüye asması, “kravatı bele bağlama” eyleminin yanında yaratıcılıktan hayli uzaktır.”


Ahmet Hakan aynı yazısında Meclis’e türbanlı milletvekili girmesini isteyen ve bunu destekleyenler hakkında da şöyle bir yorumda bulunmuş;

“Bir grup başörtülü kadın yazar, ayağa kalkıp “Başörtülü aday yoksa oy da yok” diye bir kampanya başlattı. Süper! Harika! Şahane!

Bir grup muhafazakâr erkek yazar ise, bu girişime karşı, “Hanımlar… Hanımlar… Oturun oturduğunuz yere… Şartlar başörtülü adaya uygun olduğunda Tayyip Bey bunu değerlendirir, size ne oluyor? Tayyip Erdoğan’a güvenin, gerisini merak etmeyin” diye çıkıştılar.

Bu çıkışma karşısında başörtülü yazarlar, “Ne demek Tayyip Erdoğan değerlendirir. Biz demokratik hakkımızı kullanıyoruz. Bize ne Tayyip Erdoğan’dan, bize ne AK Parti’den? Hakkımızı istiyoruz” demediler, diyemediler.


Peki ne dediler? İşte Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan’ın dünkü yazısı… Şöyle diyor:

“Bu talebin siyasette karşılık bulabileceğine dair beni umutlandıran kişiyse hiç şüphesiz Başbakan Erdoğan’dır.”

Bunu diyor ve ardından da Erdoğan’a “Başörtülü kadın aday olacak mı?” diye sorduklarını, Erdoğan’ın da bu soruya “Bunun yolunu siz açacaksınız” diye cevap verdiğini hatırlatıyor. Yani demek istiyor ki muhafazakâr erkek yazarlara, “Biz icazeti Tayyip Bey’den aldık, size ne oluyor?”

İkinci hadise yine Meclis’teki kıyafet özgürlüğüne dair bir başka çeşitleme. Bu alıntı Vatan Gazetesi’nde 7 Nisan tarihinde yayınlanan bir röportaja ait.

“…Bursa’da kısa adı ’Gökkuşağı’ olan Türkiye’nin ilk Travestileri Transseksüelleri Gayleri Lezbiyenleri Koruma Yardımlaşma ve Kültürel Etkinlikleri Geliştirme Derneği’nin Başkanı transseksüel Öykü Özen, CHP’den milletvekili aday adayı oldu. Öykü Özen, “Milletvekili aday adaylığımla, Türkiye’de bir tarih yazacağım” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etmiş ’Benim annem eşarp örtüyor, ablam da öyle… Aslında halkın içinde böyle bir sorun yok. Türban da aynı eşcinsellik gibi toplumda bir sancı. Aslında siyasi simge olmadığı zaman sorun yok. Ufuk Uras da dün kravatını çıkardı Meclis’te, ben de belki seçilirsem Meclis’e mini etekle girmek isteyeceğim. Kanunları değiştirelim, herkes rahat etsin.”

***

Benim bütün bunlardan anladığım o ki; bazı insanlar henüz ‘her kuruma ait bir kıyafet yönetmeliği düzenlemesi’ olduğundan ya da olması gerektiğinden haberdar değil. Meclis’te kıyafet serbestisini savunanlara soralım; askere gitmek isteyenler ‘Ben orduya girmek istiyorum ama üniformaya karşıyım’ veya polis olmak isteyenler ‘Ben polis olmak istiyorum ama üniformaya karşıyım’ diyebilirler mi? Bırakın, resmi ya da devlete ait kurumları, sivil kesime ait bir çok kurumda da ‘belli bir kıyafet yönetmeliği’ yok mudur?

Kurallar baştan bellidir. Eğer asker ya da polis olmak istiyorsan üniforma giymeye de razı olacaksın. İtfayeci olmak istiyorsan itfayeci kıyafeti giyeceksin, hemşire olmak istiyorsan sağlık personeli hakkında çalıştığın kurum hangi kıyafeti seçmişse o kıyafeti giyeceksin. Kimse kimseye zorla asker, polis vesaire olacaksın diye silah dayamadığı gibi, kimse kimseye zorla, silah dayayıp milletvekili olacaksın da demiyor.

Meclis’teki kıyafet yönetmeliği zoruna gidiyorsa o zaman ‘milletvekili’ olmayacaksın. Yok ille de milletvekili olmak istiyorum diyeceksen o zaman bu Meclis’in kurallarına da uyacaksın.

TBMM yol geçen hanı, yada dingonun ahırı değildir. Her toplumda ya da toplulukta, belirli bir düzen ve o düzeni sürdürebilmek için belli bir disiplin anlayışı olmak zorundadır.

Bunun aksini savunmak o toplum yada topluluklarda anarşiye yol açar. Kurallar bunu temin etmek için vardır ve hiç bir kural keyfi değildir. Maalesef, ülkemizde bu kadar basit bir kuralın bile bilinçli olarak farkında değilmiş gibi hareket eden ve kendi şahsi amaçları doğrultusunda TBMM gibi Türkiye’nin en saygın kurumlarından birini yıpratmak amacıyla böylesi sığ ve çağdışı tartışmalara çanak tutan kesimler vardır.

Asıl niyetleri üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olan ve hangi amaca hizmet ettikleri belli olan bu zümreye bazı önerilerim var;

1- Meclis’e kıravatsız, mini etekle ya da türban takarak gelmek isteyenler bence Meclis’e yakında donsuz da gelmek isteyeceklerin çıkabileceğini düşünüp, kendi aralarında şimdiden bir grup kurarak, bir an evvel hukuki mücadelelerini örgütlü hale getirmenin yollarını araştırmalıdır. Böyle tek tek, bireysel çıkışlarla bir yere varamıyorsunuz. Bu sayede, kimseden icazet almanıza gerek de kalmaz.

2- Meclis’te kıyafetle ilgili sıkıntınız konusunda halkı yanınıza çekebilmek için, Türkiye’deki diğer resmi kurumlarda çalışanların da ‘kıyafet yönetmeliğine’ tabi tutulmasını kınayın. Bu türden uygulmaları sivil kurumlar için de eleştirin. Hatta herkesi bir günlüğüne işyerlerine pijama ve gecelikle gitme eylemine davet edin.

3- Çocuklarınıza şimdiden uygar bir toplumda yaşamanın ilk kuralı olarak ‘kurallara itaatsizlik ve yediği kaba pislemek’ ilkelerini iyice belletin ki, yeni nesiller de arkanızdan yetişsin. Maalesef, hala icazete ihtiyacınız varmış gibi görüntülerden ötürü şu anda azınlıkta kaldığınız anlaşılıyor.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın