Anadolu aslanı…

Otobüslerin son ya da ilk varış noktası dediğimiz yerleri vardır ya. Hani Türkiye’de eşek bilmez, kervan geçmez yerlerde kuruludur buralar. Kimi zaman otobüs şoförleri kimi zaman da minibüs şoförlerinin gün boyu ikamet edip çay içtikleri; bazı şoför ağabeylerimizin ayaklarında terlik, ağızlarında Samsun 216 sigarası ile minibüs yıkadıkları yerler… Yalan söylemeyeyim Toronto’da şu ana kadar böyle bir yer görmedim.

Neyse, adamlar bu tür yerleri belli merkezlerde toplamışlar. Şehircilik geliştiği için hemen anlıyorsunuz kalkış ve varış noktalarını. Bu noktaların birinde otobüsün giriş çıkış yaptığı iki ayrı yol var. Yollar anayola bağlı ve son derece geniş. Siz, kapalı bir alandan kartınızı okutarak ya da jetonunuzu atarak buradaki duraklara geliyorsunuz. Daha sonra otobüsünüz geliyor ve mutlu mesut evinize, işinize gidiyorsunuz. Bu kadar basit.


Lakin buralarda ne bir bekçi kulübesi ne de dikenli tel ve benzeri bir şey var. Hiç biri yok. Yanında üç çocuğu ve kayınvalidesiyle iki bilet atıp otobüse binen citizenler burada yok. Belki burada da vardır ama bana denk gelmedi en azından.

Bu giriş ve çıkışlarda sarı fon üzerine siyah bir yazı dikkatinizi çekiyor. Türkçe meali ile diyor ki, “Ey vatandaş, sen sen ol buradan içeri sakın girmeye kalkma! Yoksa 500 CAD dolarını şırınga ile cebinden çekiveririm. Yok, ‘Bana bir şey olmaz benim babam milletvekili, bakan, başbakan’ diyorsan, buyur geç!”

Dört kelimelik bu uyarıyı ben size ayrıntılarıyla anlattım, yorumu da size bırakıyorum. Şöyle bir deneyim dedim kendi kendime. Hani Türküz ya, namımız yürüsün istedim, lakin tepedeki kameraları görünce içimdeki balon sönüverdi. Ottawa’daki Türk Büyükelçiliği’nin telefonunu biliyorsanız, denemesi bedava…

Gelelim, bu şehir turunda kullandığın en önemli ikinci enstrümana. Benim yıllardır kullandığım bu aracım; su geçirmez bot içinde, Anadolu yollarında güçlendirilmiş, üsten çekişli 42 numara ayaklarım. Uzun yürüyüşlerde şişerek 43 numara olan ve yoldaki çekiş gücü artan ayaklarım, bu gezilerimin hepsinde bana eşlik ediyor. Çoğunda diyemiyorum, hepsinde geliyorlar. O derece bana bağlılar yani.

Geldiğiniz ülkenin dünyanın ikinci büyük coğrafyasına sahip olduğunu duyunca insan biraz coşuyor. “Haydi, Ya Allah deyip” şöyle bir iki kilometre gidiyorsunuz ki, ayaklarınız anında sinyali vermeye başlıyor.

Dışarıda hava eksi 10 derece seviyelerinde. Üstelik bu değer, gündüz sıcaklığı için geçerli. Geceyi varın siz düşünün. Hani “Ben Anadolu aslanıyım, aslan sütünü severim” diyenlerdenseniz; hele bir de eşiniz sizi “Aslanım” diye seviyorsa, sakın ola gaza gelmeyin.

Bu soğukta üzerinizdeki o tüy yumağı ile birlikte bir anda ev kedisi oluverirsiniz. Dolayısıyla, aslanı bile dize getirecek bu soğukta ayaklarımın kimi zaman bana “Fazla uzatma, atla şuradan bir otobüse” dediğini söylememe gerek yok sanırım. Tabii aramızda kaldığını düşündüğüm için bu kısmı “Sürekli yürüyorum, dağ taş, dere tepe demeden geziyorum” şeklinde bitiriyorum. Siz soranlara öyle anlatırsınız.

Sevgilerimle…

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın