İzmir, İzmir’in tarihi ve İzmir’de tarih yazımı üzerine – 1

Son zamanlarda İzmir’e dair nitelemeler, özellikler, tanımlamalar oldukça revaçta. Kimisi İzmir’i nasıl marka yaparız derdinde, kimisi İzmir’in nasıl bir kent olduğunu istiareye yatarak anlamaya çalışıyor. Kimisi İzmirli’nin tanımının, “İzmirli Olmak”ın peşinde. Kimisi de değişen İzmir’i gözler önüne sermeye, anlaşılır kılmaya çalışıyor. Yani İzmir’de İzmir adına bir şeyler yapmak amacıyla İzmirliler başta olmak üzere, çok sayıda kuruluş, oda, kooperatif kurumsal ve akademik çaba içinde olanlar var. Hadi hepsinin üstüne şimdi bir de yine EXPO…

Herkes, her şey İzmir için; insanlar bir şeyler yapmak için didiniyor, çırpınıyor…

Biz de bu kadar çabaya destek olmak amacıyla bir yerinden tutalım; bir durum saptaması yapmak için İzmir’de İzmir’e dair yazılı bilgilerin üzerinde duralım dedik. İzmir’in Tarihi ne kadar yazılmıştır. Yazılan tarihler ne durumdadır. Bu bağlamda ilçe belediyelerinin WEB sayfalarına yükledikleri kendi ilçe tarihçelerinin kepazelikleri ne boyuttadır. Bunlara bir göz atalım, biraz üzerinde duralım. Bakalım Asya’nın İncisi, Avrupa’ya Açılan Kapı, Türkiye’nin en modern kenti, yazılı kültür, yazılı tarihi açısından ne durumdaymış.

Önce şu saptamayı yapmakta yarar var: İzmir üzerine düşünsel çıkarsamalar yapan, dâhiyane fikirler ortaya atıp İzmir’i kurtaracak düşünceler üretilmesini buyuranların belki bir kaç istisna dışında hiçbirinin İzmir üzerine kitap okumadığına, bilgi sahibi olmadığına kalıbımı basarım.

Öncelikle Her birisinin İzmir’den bihaber olduğunu ortaya koyalım. Yani İzmir’de kral çıplak. Bir şey söylerken ya da telaffuz ederken veya bir düşünce dile getirirken sanki birtakım önsel kabullerimiz, mutlak doğrularımız ve olmazsa olmazlarımız var. Dogmalarımızı bunlar üzerinden dile getiriyor, ifade ediyoruz. Bunu söylerken kendimle çelişkiye düşüyormuş gibi görünmek istemem. Bu söylemleri veya açıklamaları dinleyen ve konuyu bilen birisi bu durumu kolaylıkla saptayabilir.

Rahmetli Piriştina Kent Kitaplığı dizisini başlatmadan kentte kente ilişkin kaç tane doğru dürüst kitap vardı parmak hesabı yapalım bakalım. 90’lı yılların başında Yapı Kredi “Üç İzmir”i yayınlamadan önce kaç yayın yapılmıştı İzmir’e dair hatıratlar hariç… İçerik konusuysa apayrı bir konudur ve ayrıca ele almak gerekir.

İzmir’le uzaktan yakından ilgisi olmayanlar başkan danışmanı, İzmir üzerine Kazım Çavdar’ın kitabını bile okumamış adamlar bilmem ne müdürü… Kent Kitaplığı Yayınları evlerin vitrinlerinde en güzel köşede yerlerini almışlar. Sahip olan kaç kişi bu kitapları açmış okumuştur. Aklıma -yanılmıyorsam- Moritz Busch’a ait olan bir saptama geliyor ister istemez. 1850’lerin sonunda İzmir’e gelen Busch, İzmir’in entelektüel dünyası ile ilgili şunu söyler:

“İzmir’de doğru dürüst zengin bir kütüphane görmedim. Var olan tek tük kütüphane sahibi de kendi kabuğuna çekilip kendi dünyasını kurmuş. İzmir’de kitap okumak insanın sadece bir yere gelmesine kadar yaptığı bir etkinliktir.”

Busch böyle buyuruyor. Haksız diyen çıkar mı acaba…?

İzmir’in tarihi henüz yazılmamıştır…

Kendinizin tanımadığı bir kenti -belki de sizden daha iyi tanıyan birisine- nasıl anlatabilirsiniz. Buna ancak “….. cesareti” denir.

Bu şehirde “işkembe-i Kübra”dan çıkarılan, “İzmir taaa! 13. Yüzyıl’dan beri Avrupalı’dır.” Veya “İzmir’de Levantenlerin tarihi taaa! 13. Yüzyıl’a kadar dayanır…” gibi safsatalar söylenir ve bihaber dinleyenler de bunları yutar. Çünkü dinleyenin kulağı olsa da bir bilgisi yoktur, neresine itiraz edebilecektir. Dogma’ya karşı olduğunu bu kadar yüksek sesle çığıran bir kentte bu kadar “Dogmatik” olmak için çok çaba harcamak gerekmese gerek.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın