Bir zamanlar şöyle düşünürdüm; Sanırım birlikte turneye çıkıyorlar ve otobüslerinin önünde şu yazıyor; Üç kişiden onüç kişiye kadar panel, söyleşi gerçekleştirilir… Bu işin şakasıdır elbette, saygısızlık yapmamak gerek. Kuşkusuz, hepsinin bölgeye, ülkeye ve dünyaya dair sözleri vardır ve kulak vermemek olmaz. Dahası, yaşı ilerledikçe, yavaş yavaş aralarında yer almaya, yer verilmeye başlanmış bir arkadaşınızım ve şimdi tümcelerimi çok dikkatli yazmalıyım. Ne olur ne olmaz, çağırmaktan vazgeçebilirler. Niye çağırmadılar yeisine kapılabilir, tasadan uykusuz geceler yaşar, karalar bağlayabilirim. Şaka, şaka… Ama bundan sonra yazacaklarım, kendi adıma (ve benim gibi düşünenler için) pek şakaya gelmemektedir.
Eğer çağırırsanız… Adımı ve yer alacaksa konuşma başlığımı, broşürlerinize, afişlerinize, pankartlarınıza yanlış yazmayınız. Çağırdıklarınız arasındaki eşitliğe aynılığa – denkliğe özen gösteriniz. Sizce ünlü – mühim birinin yanında, masada uvertür ya da ara sıcak olarak oturacak biri miyim, önceden öğreniniz. Başkanınıza, düzenleme komitesine ya da sunucunuza adımı doğru öğretiniz. Ben Halit Işıkçı ya da Hulki Işıl, hele hele Haluk Şahin falan değilim. (Yaşanmıştır!) Bunlar benden çok, kent halkınıza saygısızlıktır. Yanlışınızı, gereğince düzeltebilirim.
Sanıyorum her konuşmacı gibi, ben de sayın başkanınızın gövde gösterisi için çağrılmayı kabul etmiş bir figüran değilim. Tam zamanında orada olmasını, etkinlik süresince orada oturmasını, oturmayacaksa hiç gelmemesini, kimbilir ne mühim bir şey için konuşmamın ortasında kalkıp gitmemesini, giderken avanesini de peşinden sürüklememesini sağlayınız. Önüne dantelli sehpalar, üstüne meyveler, kuru pastalar, garip abes şeyler koymaktan, eksildikçe servis yapmaktan vazgeçiniz. (Yaşanmaktadır!) Bütün bunlar, saray artığı protokol işgüzarlığıdır; bunları kendim için değil, demokrasi anlayışım doğrultusunda, hemşerileriniz için reddedeceğimi biliniz.
Konuşmam sırasında, genellikle parlak pantolon-ceket-tunik-en az üç cep telefonu-bavuldan devşirme omuz çantası kombinasyonu içindeki danışman, müdür, müdüre ve benzeri titri taşıyan birilerinin, protokol sıralarına gidip gelmelerini, helak olma çırpınışlarını baştan engelleyiniz. (Yaşanmaktan bir türlü vazgeçilmemektedir!) Ne söylediğini ve ne yanıt aldığını direkt soracağımı, bunu da kalabalık arasında kulaktan kulağa konuşmanın ayıp olduğunu bildiğimden yapacağımı, biliniz.
Akşamki konserde sahne alacak bir Bülbülüm Haykırcan, Minimal Yarmagül falan varsa; gündüzki sözün erdemiyle, akşamki popülist özsüzlük çelişecekse, aman bana bulaşmayınız. Onlara milyarlık çek hazırlama telaşı içindeyken, beni kartondan teşekkür vesikasıyla geçiştirecekseniz, düşüncenin de bir telifi olduğunu bilmiyorsanız, arkadaşın süitini konuşurken beni nerede yatıracağınızı bile düşünmemişseniz, rica ederim huzurumu bozmayınız. (Yaşanmıştır, hem de kaç kere!) Sonrasında neler olduğunu, gittiğim yerdekileri bilemem, ben sıkılarak anımsıyorum.
Kısaca, size dersimi çalışarak saygı ile geleceğimi ve saygı bekleyeceğimi unutmayınız. Unutursanız, düşünmemişseniz, lütfen zahmet etmeyiniz. Gelirsem ve bu tuhaflıklar yaşanacaksa, karşılıklı üzüleceğiz demektir. Üç fotoğraf için değmez.
Bunlar, bugüne dek açıkça söylenmediğinden, şaşırmakta haklısınız…
—
Bu yazı, 18 Haziran 2010 tarihli Cumhuriyet Ege’de, yazarın “Patika” adlı köşesinde yayımlanmıştır.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.