Beyin Ölümü / 1

İstanbul’un Zeytinburnu semtinde üç gence tramvay çarptı, çocuklarımızın ikisini olay yerinde yitirdik. Arkadaşları Buket, günlerce hayata tutunmaya çalıştı. Sonunda “beyin ölümü”nün gerçekleştiğini duyurdular ve kuşkusuz kahredici bir sürecin sonunda, ailesi evlatlarının öldüğünü kabul etti. Şu yaşına kadar, ölümü hep yanıbaşında taşıyan ve yaşayan yazar, yine ve yine ve yine derinden sarsıldı…

Hayır, “basın” olmanın görev ve etik niteliğini kemirtip, geride vahşi, insansız ve arabesk zavallılığıyla kalmış “medyamızın” olaya nasıl yaklaştığını anlatmaya gerek yok. “Gelinlik çağındaydı, ailesi çığlıklar attı, fişini çektirmeyeceğiz dedi, vah vah tüh tüh” ucuzluğundan söz etmeyeceğim. Bu pespayelik batağı içinde, hekimlerin bilimsel duyarlıkla durumu anlatmak için çırpınmasını ve anlatamama çaresizliğini dillendirmek gereksizdir. Ölen, yitiren ve yitirmemek için çabalayanların durumları, nasıl sulandırılarak sömürülür, değinmeyeceğim. Her gün onlarca örneğini nasılsa okuyup izliyorsunuz. Anımsamak bile, gerçekten midemi bulandırıyor!

Bu son olay, bende farklı ve kuşkusuz çoğu bilinen çağrışımlara yol açtı. Gelin, önce işin bilimsel yanına bakalım.

“Beyin ölümü”, uzmanlarca şöyle açıklanıyor;

“Beyin Ölümü, kesin olarak tam bir ölümü ifade eder. Bunun şüpheye mahal bırakmadan anlaşılması herkes için büyük önem taşır. Bir yakınımızı kaybettiğimizde, bazen toprağa verdikten sonra bile, öldüğüne inanamıyoruz. Dolayısıyla böyle bir kavramla karşılaştığımızda, aklımızda soru işaretlerinin kalmaması gerekiyor.

Ölümün ruhsal anlamda tanımını yapmak biz hekimlere düşmez. Bu son derece derin ve felsefi bir konudur. Biz ancak ölümün biyolojik yönü üzerinde konuşabiliriz. Bunu yapabildiğimiz içindir ki, bedenleri öldükten sonra toprağa gömebiliyoruz. Eğer bu biyolojik sonlanmayı bilemeseydik ya da tanımlayamasaydık, hiç kimseyi gömmememiz gerekirdi.

Kesin tanımını kazanmadan önce ölümün tanımı, tarih içinde bazı değişiklikler geçirmiş ve uzun yıllar boyu kalbin durması şeklinde tanımlanmıştı. Ama kalp durmasının artık ölüme delalet etmediğini, sadece doktorlar değil, pekçok insan bugün biliyor. Belli bir zaman içinde müdahale edildiğinde, kalbin durduktan sonra tekrar çalıştırılması ve yaşama geri dönüş artık filmlerde ve romanlarda bile pekçok olaya konu oluyor…

İnsanın ölümü tamamiyle beyinde vuku bulan bir olaydır. İnsanı tanımlayan ve insan yapan herşey; aklı, duyguları, kişiliği, hepsi beyninde saklıdır ve diğer tüm organlar bir bütün halinde onu var etmek için çalışırlar. Beyin de bir ana kumanda merkezi gibi tüm bu organların birbiriyle uyum içinde çalışmasını sağlar. Bu ana kontrol ortadan kalktığında, her organın kendi otonom bir ömrü vardır. Koordinasyon ortadan kalktığından ortaklık bozulur ve hepsi belli bir süre içinde biyolojik canlılığını yitirir. Bu süre maksimum 72 saattir. Bu nedenle bugün artık kesin olarak biliyoruz ki, beyin ölümü tam bir ölümü ifade eder. Bu 72 saatlik süre içinde organlanın canlılığını koruyabilmesi için, çok yoğun bir tıbbi bakımın yanında, bedenin solunum cihazına da bağlı olması gerekir. Bu bakım süreci, hastayı yaşatmaya yönelik değildir. Hasta kaybedilmiştir. Bu bakımdan amaçlanan, organ bağışında bulunulursa, organların bir süre daha yaşatılmasıdır. (72 saat). Organ bağışında bulunulmadığında, beden solunum cihazından ayrılır. Dünyanın her yerindeki uygulama da bu şekildedir. Ülkemizde de bu süre içinde organ bağışı olmadığında bile, vakanın yakınları isterlerse cenazelerini alabilirler.”
(Bakınız: www.doktorumonline.net)

Buket Bulut adlı kız, Karadenizin kıyıcığında toprağa verilirken, bizi iki sonuçla başbaşa bıraktı;

1.Medyanın ve onun bunun “Mucize doktor, süper çare, gayret aslanım” gazına falan gelip, “Kızımızı yaşatacağız” gibisinden ahkam kesmemek, “Açılın ben geldim!” dememek gerekiyormuş ki, işin “bize özgü” bu yanı, şimdi tıp disiplin kurullarında tartışılacak. “Siz beceremediniz, bakın ben bir doktor yollayayım da…” meailindeki tavra gelince; ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bu tavrın Buket’i yaşatmak için uğraşanlar üstündeki etkisini merak edenler, Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) açıklamasını okuyabilir.

2.”Beyin Ölümü”nün öngördüğü sonraki 72 saat, organ bağışı ve nakli içinmiş. Yoksa bir “mucize” beklemek için değilmiş. Ama ne yazık ki, yaşama tutunmaya çalışan ve organ bağışlanmasını bekleyen insanların yaşayabileceği sevinçler gerçekleşmedi. Amcasının ağzından, Buket’in babasının söylediği şu; “Kızımın kararını ben veremem. Zamanında çocuklara böyle bir şey sorulmadığı için, ben onun kararını veremem. Kızımın organlarını bağışlamayacağım…” Bu sonuç, organ bağışı ve nakli konusunda henüz gerekli ve yeterli algının oluşmadığını, bilinç yaratma konusunda daha çok fırın ekmek yememiz gerektiğini gösterdi. Bu sözleri daha fazla tartışarak, çok taze bir acıyı zorlamak istemem. Ama her açıdan ve derinden düşündürmesi gerektiğini biliyorum.

Hepimizin başına gelebilir. Hele bu, böylesi coğrafyalarda inanılmaz derecede kolaydır! Öyle ya, bugün sana, yarın bana…

Evet, hazin bir öyküye dair notlarımız bu kadar. Bir “beyin ölümü” vakasının, medya, tıp, etik, organ bağışı ve nakline bakışla harmanlanmış özetini yapmaya çalıştım. Uzmanı olmadığım bir konuda, umarım ki ahkam kesmedim, ukalalık taslamadım.

Sevgili dostlar, “beyin ölümü” kavramının, bulunduğumuz ahval ve şeraite, bir çorap gibi oturduğunu düşünüyorum.

Sizi, bilimsel yaklaşımı özetleyen yukarıdaki alıntıyı, bu kez de bireysel ve toplumsal hallerimize tahvil ederek okumaya ve düşünmeye çağırıyorum. Bakalım, vardığımız düşünce ve sonuçlar birbiriyle örtüşecek mi? Tramvaylar, vatmanlar, güzergahlar, eh bir de beynimiz!

Bunu, bir hafta sonra bu köşede konuşalım. Şimdi sırası değil.

Buket Bulut çocuğumuzun özelinde, yitirdiğimiz bütün çocukları; bu ülkede yaşayan biri olarak, bu hazin sonuçtaki kişisel payımın bana verdiği utançla ve acıyla anıyorum.

Hayır, çocuklar bizi sakın bağışlamayın.

***

Kızım ADA’nın doğum sevincini,
Yeni çıkan “Toplu Oyunlar 1 / Hoşgeldin Amerika, Külrengi Sabahlar, Bir Oyun Gibi” adlı kitabımı kutlayan ve iyi dileklerini paylaşan dostlarıma, bir de bu köşeden teşekkür ederim.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın