Afet nerelerde olur?

Doğa, kendi diyalektiği içinde ürettiği olaylarla sürekli bir devinim içindedir. Deprem, yer kayması, volkan püskürmesi, ırmak taşkınları, yıldırım, fırtına, çığ bu olaylardan yalnızca birkaçıdır. Doğanın bir parçası olan tüm hayvanlar bu olayların farkındadırlar ve olaylar başladığında kendileri için ölümcül olabilecek etkilerinden korunmak için oradan kaçarlar. İnsanlar ise, büyük doğa olayları karşısında, ancak yapılabilecek hiçbir şey kalmadığı ya da olmadığı durumda kaçmaya çalışırlar. Çünkü hayvanların en gelişmişi olarak kabul edilen insan olacağını bildiği doğa olaylarına karşı geliştirdiği çeşitli önlemlerle, karşılaşacağı olası sorunları çözmek ve olayın ölümcül etkilerini savuşturmak için hazırlıklıdır. Bu da insanı hayvanlardan ayıran en önemli özellik olan araştırma, akıl yürütme, bilimsel bilgi üretme ve karmaşık problem çözme yeteneğinin sonucudur. Bu yeteneğini kullanmayan insan için her büyük doğa olayı bir afet demektir ve her afet, insan dünyasında hayvanlara göre daha da ölümcül yıkımlara yol açar, çünkü insanların sezgi gücü ve doğal yaşama uyum sağlama becerisi hayvanlardan çok daha düşük düzeydedir.

Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen afet haberlerinin düşündürdüğü bu gerçekler ışığında farklı ülkelere ve kentlere baktığımızda aynı olguları görüyoruz. Su baskınlarında ölen Bangladeşliler, Pakistanlılar, Hintliler; tayfunlar nedeniyle ölen Meksikalılar, Amerikalılar; depremlerde ölen Çinliler, İranlılar, Türkler için uğradıkları ölümcül yıkımlar yazgı değildir. Bu toplumlar, insan olarak kendilerini hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerini kullanmamanın bedelini canlarıyla ödemektedirler.

Ülkemizde yaşanan her büyük doğa olayının afete dönüşmesinin ardında yatan gerçek de aynıdır. On yıllardır hakkında ciddi uyarıların yapıldığı birçok yayın çıkarılmasına karşın, doğa olaylarına karşı neredeyse hiçbir ciddi önlem alınmamaktadır. Her büyük doğa olayının afete dönüşmesi bu yargımızı tereddütsüz doğrulamaktadır. Derelerin kapatılması ve üzerlerinde yollar yapılması; açık kalmış derelerin yatakları ve havzalarındaki yapılaşma; mimar, mühendis eli değmeyen yapılar; açık alan bırakmayan ve toprağın her santimetrekaresini dolduran yapı yoğunluğu; tarım topraklarını konutlarla ya da fabrikalarla dolduran imarcılık anlayışı afetleri hazırlayan başlıca etmenlerdir. Üstelik bütün bunlar cehalet ürünü de değildir; her biri bilinerek gerçekleştirilmekte; kentlerimizde, en küçük arazi parçasından en yüksek rantı sağlama zaafının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Yöneten ve yönetilenlerin her türlü afet riskini göze aldıklarını gösteren bu davranış biçimi ile insanı insan yapan özellikleri bağdaştırmak mümkün değildir. Ülkemizdeki her afette ölen insanlar hem kendi duyarsızlıklarının hem de devleti yönetenlerin vahim ihmalinin kurbanlarıdır. Aynı duyarsızlık, aynı ihmal günümüzde de sürmektedir.

Ülkemizdeki afetlerde, son yüz yılda yaklaşık yüz bin kişi ölmüştür. Gelecek yüz yılda da aynı sayıda insanımızı yitirmemek için yapılması gerekenler bellidir: Bizi hayvanlardan ayıran temel özelliğimiz olan araştırma, akıl yürütme, bilimsel bilgi üretme ve karmaşık problem çözme yeteneğimizi kullanmak. Unutmayalım ki, büyük doğa olayları dünyanın her yerinde olmakta ama bu yeteneğini kullanmayanların çoğunluk olduğu yerlerde afete dönüşmektedir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın