“Alaattin, Karataş Musevi Hastanesi’nden bir kaç resim çekiverir misin? İki muhabir arkadaşımızı gönderdim, ama hastane içinde, koridordaki Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun büstünün resmini çekememişler. Büst mermerden, arkadaki duvarda mermer olunca fotoğraf makinalarıyla çekim ayarlarını tutturamamışlar…”
“Tamam Yaşar Ağabey… Niçin o büstün fotoğrafını ısrarla çektiriyorsun? Nasıl olsa gazete sayfasında pütürlü çıkar, idare edemezmisin” dedim. “Hayır, olmaz Alaattin. ‘Asansör ve Dario Moreno anıları’ isimli kitap yazıyorum. Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun sayfada muhakak resmi olması lazım” kaşılığını verdi.

Yaşar Ağabey, Tarihi Asansör Kulesi’nin kitabını yazdığını söyledi, “Kuleyi kim yaptırmış biliyor musun?” diye sordu. Bilmiyordum, “Kim?” dedim, “İşte o hastane koridorunda mermer büstü olan Nesim Levi isimli İzmirli Musevi Osmanlı vatandaşı… O yaptırmış” yanıtı verdi.
Anladım, konu da böyle bir görevi yapmak da önemliydi ve demek ki bana nasip olacaktı. Karataş Hastanesi’ne gidip koridordaki Nesim Levi’nin mermer büstünün fotoğraflarını çektim. Sonra başba başka birkaç görüntü de aldım. Karataş Hastanesi’nin eski giriş kapısı demirlerine yine demir çubuklarla tutturulmuş Türk Bayrağı’nı simgeleyen ay-yıldız dikkatimi çekti. Yıldızlar bizim bayrağımızdaki gibi beş köşeli değil, altı köşeliydi…
Hastaneden sonra Tarihi Asansör’ün de değişik görüntülerini çekip iş yerine döndüm. Bu arada, o tarihte Tarihi Asansör Kulesi’nin üst taraındaki 280 Sokak’ta oturuyordum. Yani o muhitin sakiniydim…

Ülkemizde her kentin simge olmuş yapı ve anıtları vardır. Bazı şehirlerin ise birden çoktur. Tıpkı güzel İzmir’imizde olduğu gibi. Bildiğiniz üzere İzmir’in en çok kullanılan simgesi 1901 yılında İkinci Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılan, Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi’dir.

1930’lu yıllarda Asansör’ün alt katı kumarhane, orta katı fotoğrafçı, üst katı sinemaymış. Bir ara mutfak olmuş. Düğünler, balolar, nişanlar, eğlenceler yapılırmış…Yine Gençler Birliği isimli spor kulübünün de merkezliğini yapmış… Asansör’ün son sahibi Şerif Remzi Reyent’miş. Sonra yeğeni Ayla Ökmen’e intikal etmiş. Ayla Hanım ise 1977 yılında İzmir Belediyesi’ne bağışlamış.

Geçtiğimiz 7 Ağustos Cuma akşam üzeri, 20.00 – 20.30 saatleri arası Asansör Kulesi’ne gittim. Amacım, Asansör Kulesi’nin doğu tartafındaki şelale hala akıyorsa bir güzel fotoğrafını çekip dostlarıma göstermekti. Baktım, şelale akmıyor, ama suyun akış izi hala duruyor. Belli ki kış ve ilkbaharda aktı, ama kimseler görmedi… Çünkü burası da İzmir’in unutulan yüzlerinden biri. Burası da fark edilmeyi bekliyor…

Vay be… Ben devletin verdiği sarı basın kartının bir İzmir fotoğrafı çekmek için işe yaramadığını burada bir kez daha gördüm. Belediye şirketi yetkilileri belediye başkanı ya da yardımcılarından “gazeteciler buradan fotoğraf çekemez” diye talimat mı aldılar?
Böyle bir şey olabilirmi? Şehrinin tanıtım fotoğrafını çektirmek istemeyen belediye yetkilisi kim olabilir ki?.. Eğer bilirsek ayağımızı ona göre sürükleriz…
Evet, İzmir yareni olarak tanık olduklarımı, anılarımı anlatmaya devam edeceğim…
Sağlıcakla kalın…
Kaynaklar:
1) Asansör ve Dario Moreno anıları – Yaşar Aksoy-1993,
2) İzmir, Kazım Çavdar – 1986 ,
3) İzmir Yahudileri tarihi, Siren Bora – 1995,
4) Ne demek İzmir; ne demek Buca, niye Buca!? Önder Şenyapılı – 2005
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.