İzmir’deki dengelere bakmıştık, bugün sıra genel merkez dengelerinde…
Deniz Baykal: İlerlemiş yaşına rağmen genel başkanlığı bırakmaya niyeti yok. Denge siyaseti Baykal’ın sevdiği ancak son birkaç yılda terk ettiği bir model…Genel Merkez yönetimini yıllarca iki ayrı güç dengesine emanet eden Baykal, Eşref Erdem’in istifasından sonra mono yani “tek merkezli” sisteme döndü.
Belki isteyerek belki de zorunluluktan. Yani, Genel Sekreter’in tek güç olduğu sisteme.
Gelinen noktada bir dönemin Baykalcıları, Baykal’ın bile Önder Sav’cı olduğunu iddia ediyorsa yukarıdaki sıkıntı büyük demektir.
Kimileri Baykal’ın eskiye dönüş yapacağına inanırken kimileri ise Önder Sav’la yakaladığı uyumun devam edeceğini savunuyor.
Tabi ki Baykal’ın eskiye dönüş yapacağına inanlar ağırlıklı olarak Eski Eşref Erdem takımı. O’nun istifasından sonra sahipsiz kaldılar, çil yavrusu gibi dağıldılar.
Baykal’ın Eşref Erdem’i harcadığı ya da yol ayrımına ittiği süreç daha çok parti politikalarının milliyetçi-ulusalcı çizgiye çekildiği döneme rastlıyor. Cumhuriyet Mitingleri boyunca MHP Genel Başkanı Bahçeli’den daha çok bayrak sallayan Baykal, Diyarbakır’da yediği yumurtanın etkisiyle olacak, son günlerde Kuzey Irak’a gitmekten, Kürt sorununu çözmekten söz etmeye, çarşafa rozet takmaya başladı.
Baykal’ın eskiye dönmesi halinde Eşref Erdem’in koltuğunu kim dolduracak? Tartışılan bu. Bizzat Erdem’i geri getireceğine inanlar da var, bu koltuğu başkasına örneğin Yılmaz Ateş ya da İzmirli Bülent Baratalı gibi bir isme emanet edebileceğini düşünen de.
***
Partinin tüm yükünü taşıyan dolayısıyla da icraat gücünün Genel Sekreter Önder Sav’ın elinde olması ciddi sıkıntı. En azından İzmir’de…
Tüm ilçelere kendi ekibini monte eden, Karabağlar üssünden İzmir’de hakimiyet kurmaya çalışan (Bana göre İzmir’i ele geçiren) Sav ile Eski Eşref Erdem yapısının kongre sürecinde ciddi bir kapışma yaşaması bekleniyor.
Baykal cephesinde kafama takılan tek soru partiyi yönetme modeli değil tabi ki… Hani 21 Aralık 2008’de yapılan ancak hala uygulanmayan bir tüzük kurultaya var ya…
İşte en büyük soru işareti bu kurultay.
Neden 21 Aralık 2008’de yapıldı ve neden uygulanmıyor?
Genel başkanın hakim tek güç ilan edildiği, partinin çok kutuplu model yerine AKP gibi 13 genel başkan yardımcılı, küçük MYK’lı bir sisteme geçişine olanak sağlayan Tüzük Kurultayı’nın yürürlüğe girmemesi kafaları karıştırıyor.
Baykal’a CHP’yi istediği gibi dizayn etme yetkisi tanıyan sisteme geçmemesine farklı gerekçeler üretiliyor.
En iyimser gerekçe, Deniz Baykal’ın mevcut Parti Meclisi’nden istediği isimleri bulamadığı şeklinde.
Sözüm ona Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu ve Murat Karayalçın gibi 3-4 ismi “Genel Başkan Yardımcısı” yapmak istiyor. Ancak kafasındaki bu isimler PM’de olmadığı için bunu yapamıyor. O yüzden de 2008 sonunda yapılan tüzük kurultayını rafta tutuyor.
Bu tez doğru olabilir. Ama o zaman neden kurultayı iki yıl önceden yaptığını açıklamaya yetmiyor?
Yoksa mevcut MYK’nın ensesinde boza pişirmek, disipline etmek ve “Görevden alırım haa” demek için mi? Sanki biraz öyle gibi…
Baykal’a ilişkin kafamdaki ikinci soru ise Mustafa Sarıgül’ün parti kurmak için harekete geçmesi…
Her ne kadar Sarıgül’e CHP’liler arasında şans verilmiyor olsa da ben aynı kanaatte değilim. Dahası Baykal’a bir dönem SHP’lilerin şans vermediğini yaşadığım ve de Türkiye’de Sarıgül tipi siyasetçi modelinin tutulduğunu gördüğüm için aynı şeyi düşünmüyorum.
Sarıgül’ün çıkışı Baykal’ı ciddi şekilde rahatsız edecek. En azından her akşam 20.00’de evine gidip sabah 06.00’da kalkıp spor yaptığı, Salı’dan Salı’ya grup toplantısında Tayyip Erdoğan’a yüklendiği dönem bitecek.
Parti’den, evinden ve Ankara’dan uzak günler bekliyor bence CHP Genel Başkanı’nı… Sarıgül’ün geçtiği yolları arşınlayacak, kafası karışan solcuları CHP çatısı altında tutmaya çalışacak. Belki de çarşaf, müftü ve Kürt açılımlarını tamamlayıp olması gerektiği gibi siyaset yapacak. Ama Sarıgül’ün çıkışı kesinlikle Baykal’a yarayacak…
Ya sizce?
Devam edecek…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.