Şöyle bir düşünün.
Nerede savaş var, orada ya bir Türk ya da Müslüman…
1. Dünya Savaşı’nda her cephede savaşan bizdik. Müslüman kardeşleri tarafından Arap çöllerinde arkadan vurulan da biz olduk.
Yanık Çanakkale, Yemen türküleriyle ağladık onlarca yıl…
Sonra Kurtuluş Savaşı, Afyonlar, İnönüler, Sakaryalar, İzmirler…
Bitmedi.
1950’lerde Kore’de öldük, müttefikimiz ABD için. Ve 1974’te Kıbrıs’ta, kardeşlerimizi soykırımdan kurtarmak için.
Öldük ama bitmedik.
Barbaros Hayrettin’in dediği gibi, düşman ancak sakalımızı traş edebildi, onlar traş ettikçe daha gür çıktık, daha dik durduk.
Bosna Herkes’teki Sırp soykırımının yıldönümündeyiz. 1992’den bu yana ne oldu? 14 yılda unutulmaya yüz tuttu.
Ya 1989 Bulgaristan’daki soydaşlarımıza yapılanlar?.. Unutuldu, gitti.
1992’de Yukarı Karabağ’ın Hocalı Köyü’nde hunharca katledilen de biz değil miydik? Süngüler hamile kadınlarımızın karnına saplandı. Ermeni askerleri, yaşlı, genç demeden süngüden geçirdi hepimizi.
Yine öldük ama yine bitmedik.
Kırım’da, Ahıska’da, Çerkezya’da, Çeçenya’da, Abhazya’da yüz yıldır, sosyalist-komunist
postalı altında ezilen, namluların, süngülerin önünde ölen de biz değil miyiz?
Kuzey Irak’ta, Batı Trakya’da da kaderimiz aynı.
Hatta bin yıldır meskenimiz olan Anadolu topraklarında bile ölmeye devam ediyoruz.
Güney ve Doğu Anadolu’da bir bir toprağa düşüyor 20’lik delikanlılarımız, yiğitlerimiz… Şehadet şerbetini, Müslüman (!) Kürt kardeşlerinin namlusundan içiyorlar.
Ama, biliyoruz ki onlar piyon.
Biliyoruz ki, asırlardır Türk kanını kim akıtıyorsa, tetiği asıl çeken onlar. Dağdakiler piyon.
Her yıl, her ay, her gün, her dakika ölüyoruz. Türk’ün kaderi bu. Ölmek… Öldükçe çoğalmak, öldükçe dirilmek…
Ve Doğu Türkistan… Urumçi…
Bayrağı mavi ay yıldızlı Doğu Türkistan.
Tek farkımız bayrak rengimiz. Onların ki mavi, bizimki kırmızı. İşte bu kadar kardeşiz bugün Çin’lilerin kafasına tek kurşun sıkıp sokak ortasına bıraktığı Uygur’larla.
50 yıldır komünist Çin soykırımına direnen, ölen ama yılmayan Urumçi ile…
Yine ölüyoruz. Bu kez Urumçi’de. Uzaktaki Urumçi’de, hani gitmesek de görmesek de bizim olan Urumçi’de.
Made-in China türünden bir katliam daha. 50 yıldır aralıklarla tekrarlanan Uygur katliamı…
Peki ne yapıyoruz?
Askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde ne yaptıysak onu. Yani hiçbir şey.
Sanayi Bakanımız “Çin mallarını boykot çağrısı yapıyor”
Anında danışmanından açıklama…
‘Bu düşünceler bakana aittir, hükümete ait değil”
Ve Başbakan’ımız. Yerel seçim öncesi İsrail Cumhurbaşkan’ına Davos’ta “One minute” diye bağıran, Kasımpaşalı Başbakanımız.
Bırakın Şimon Perez’i, Baykal’a gösterdiği tepkinin yüzde kaçını Çin yönetime karşı gösterebildi?
Üç günde bir yarım yamalak, ne dediği bile anlaşılamayacak kadar kısık sesle, mehter marşı gibi bir ileri iki geri adımla yapılan bir garip duruş.
Dahası duruşsuzluk.
Bu katliam seçim öncesi olsa tepkisi farklı olurdu kanımca.
Bir yandan seçim meydanlarında çocuklara Çin Malı oyuncak dağıtır, diğer yandan Çin’e ateş püskürürdü.
Belki de “One minute” diye bağırırdı.
Ama şimdi hiç şansı yok mavi bayraklı kardeşlerimizin. Çünkü bir sonraki seçim taa 2 yıl sonra.
İşte bu kafalarla yönetildikçe, biz daha çok ölürüz. Çook.
Not: “Eylül fırtınası” başlıklı yazıdan sonra CHP Konak eski İlçe Başkanı ve Karabağlar Meclis Üyesi Uğur Yelekli aradı. Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm’le olan sorunlarını çözdüklerini, ekip disiplini açısından kendisinin de geri adım attığını ve Kürüm’le dün olduğu gibi güçlü bir ekip dayanışmasının devam ettiğini dile getirdi. Bilgilerinize…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.