Utanıyorum

Anadolu sermayesini temsil eden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı otuz iki dişini birden gösterirken; belli ki içi içine sığmıyor. Yanındakiler ona keza… Yer; Ankara’da adında “Turk” geçen ama Türkiye ile ilgili olmayan bir alışveriş merkezi zincirinin üst düzey yönetici; onun da farkı yok TOBB Başkanı’ndan. Her iki zatın önünde uzun mu uzun bir kuyruk. Sabahın erkan saatinden itibaren dizilmiş insanlar. Hastanede, postanede, adliyede, vergi dairesinde görmeye alışık olduğumuz bu kuyruğun moda ismiyle bir AVM’de ne işi var?

“Babalar gibi satarım” diyen eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, geçenlerde açıkladı: Kriz Ankara’yı teğet geçti, diye. İnsanların maaşlarını almaya devam ettiğini, “memur kenti” Ankara’da krizin pek hissedilmediğini, diğer bölgelerde durumun iyi olmadığını söyledi eski bakan. Belli ki by-passdan sonra ona da bir haller olmuş. By-passtan sonra değişen politikacıları çok gördük ya; en ünlüsü de ABD’de by-pass kapısını açan Turgut Özal’dı…

Neyse by-pass ya da başka bir şey; belki rabbim Unakıtan’a izan verdi; o da artık çuvala sığmayan gerçeği söylemek zorunda kaldı. Ya da dünyalığını yaptı, artık konuşuyor da diyebilirsiniz!

Geçelim, gelelim Ankara’daki “AVM”nin öndeki tabloya:

Geçen yılın Eylül ayından beri kapitalizmin önlenemeyen “köpüklü” mali krizi bizi de etkiledi ya… Kapasite kullanım oranları düştü, Türkiye savaş sonrası en büyük ekonomik küçülmeyi yaşadı, her dört kişiden birisi işsiz hale geldi, zaten “ciklet sanayi” olmaktan öteye gidemeyen ithalata dayalı esanayi tepetaklak yuvarlanıyor ya; “Kriz Varsa Çare De Var!” diyerek çareyi, sadaka ekonomisini çağın gereğine uydurup “çek”e çevirerek “formül” bulanlar, tablonun aktörleri… Yurttaşa 50 lira dağıtılıyor. 31 Ağustos’a kadar, sözkonusu “AVM”nin kapısında kuyruğa giren 100 kişiye 50 liralık hediye çeki… Ankara’daki ilk günün şanına TOBB Başkanı rica etmiş; sadece 100 kişiye değil kuyruktaki herkese 32 Amerikan Doları’na tekabül eden 50 Yeni Türk Lirası dağıtılmış ve bu kampanya devam edecekmiş.

“Her mahallede bir milyoner” sloganıyla ülkeyi Amerikan emperyalizminin kucağına atanların torunlarının yönettiği Türkiye’nin geldiği hale bakın! Üretmeyen, ithalatın ağır baskısı altında bir bir çöken reel sektörü ile bırakın dibi; dibin dibine inen ekonomik yapısıyla gele gele 32 dolarlık sadakaya vardık. Önce cemaatler sonra Özal’ın Fak Fun Fonu; bugün ise sadaka ekonomisinde sınır tanımayan AKP iktidarıyla giden günleri arar durumdayız. Valiler suyu olmayan mezraya çamaşır makinesi, elektriği olmayan köye buzdolabı dağıttı daha dün… Yandaş müteahhitleri zengin etmekten başka bir amacı olmayan yerel yönetimler; çuval çuval kömürü dayadı yurttaşın kapısına hem de ilkbahara girerken. Yetmedi, belediye görevlileri soba dağıttı, üstüne üstlük montajını da yaparak! Sosyal devletin içi boşaltılırken el avuç açtırarak oy toplama ve yönetme anlayışı giderek yaygınlaştı. İşte Ankara’daki son örneği… Kampanya gereği yakında “tekmili birden” tüm Türkiye’de…

Ülkeyi krizden krize sokan, ulusal gelirinin büyük kısmının nüfusun nerdeyse dörtte birinde toplandığı bir ülkede yaşarken, onurdan, özgüvenden söz etmek mümkün müdür? Yoksullaştırdıkça güt… Daha yoksullaştır; daha da yoksullaştır; cambaza bak oyunları ile soymaya devam et; ölmesin diye de 32 dolarlık “çek” ver! Sanayi Devrimi dönemindeki İngiltere adeta; manifaktürlerde işçiler; karın tokluğuna çalışır; aldıkları üç beş kuruşu da patronun gösterdiği; çoğu zaman da aynı patrona ait yerden gıda almak için harcar. O birkaç kuruştur ki; açlıktan ölmesinler diye verilir.

Çok ama çok haklılar “Çek” dağıtırken otuz iki dişini birden gösterip; hazdan içleri geçenler. Çünkü aç doyuruyorlar. Sevabı büyük!

Utanıyorum, çok utanıyorum…

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın