Şiddetin voltajı giderek yükseliyor. Önemli bir şey yok canım, telaşlanmayın. Arkadaş, bize fikirlerini anlatmaya çabalıyor. O hiçbir yerde bulamayacağımız, duyamayacağımız “Hint kumaşı”ndan daha değerli fikirlerini…
Ne zaman bir açık oturuma “takılsam” beni alır bir gülmek.
Evdekiler, ekranda ciddi ciddi konuşan insanlara, bir de kahkahalara boğulmakta olan bendenize bakıp, tuhaf duruma bir anlam veremezler.
Belki içlerinden, “Bu adam yaşlandıkça tuhaflaşıyor” diye geçirirler, ama pek belli etmezler.
Ekranın karşısına geçmişim.
Can kulağı ile dinleyip, dört gözle izlemeye hazırlanmışım.
Ama adam bana değil, karşısında üstelik nefret ettiğine anlatmaya başlıyor.
Sonra o nefret edilen bir şeyler söylüyor, ortalık karışıyor.
Hoppalaaa…
Yav, kardeşim biz neciyiz burada?
Madem olay ikinizin arasındaydı, ekranda ne işiniz var?
Kapanın bir odaya, paylaşın kozlarınızı.
Ne zaman ki olayın inceliklerini kavramaya başladım, saldım kendimi…
Bazen küçük bir gülücük yeterli gelirken, çoğu zaman kahkahalara boğulmak bile kesmiyor, inanın.
O insanların, bana- bize- bir şeyler anlatmak gibi bir dertleri olmadığını keşfettim önce.
Her konuşmacı, diğer konuşmacıları “fikirleriyle” nasıl dövebileceğinin planlarını önceden yapıyor, geriye kameralar önünde uygulaması kalıyor.
Kamera da dostlar alışverişte görsün diye…
Yani beni -bizi- kimsenin salladığı yok.
Bir konu hariç: Ölçümler.
Ne kadar çok kişi ekran başında olmuşsak, “canavar” o denli yüksek çıkıyor ve tabii tadından yenmiyor.
“Aslan parçaları”, bugün bu ekranda, yarın şu ekranda dolanıp duruyor biz de peşlerinde. O uzun saatler sonunda bize, yuvalarından infilak etmiş gözler, pırtlamış damarlar kalıyor.
Gel de gülme…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.