Seçim öncesi il başkanlığı koltuğuna oturan Rıfat Nalbantoğlu, partide birlik ve beraberliği sağlamak adına bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Örneğin; eski İzmir il başkanlarını bu akşam biraraya getiriyor.
Aralarında daha önce birbirlerinin “izine kurşun sıkan”, birbirine söylemedik söz bırakmayan kimi eski il başkanları, bu akşam aynı masada oturacak.
Balıklar yenileyecek, rakılar içilecek…
“Ne olacak bu CHP’nin hali? Ne zaman ikktidar olacağız?”
denilecek.
Kadehler, CHP’nin İzmir’deki başarısı için kaldırılacak.
“Türkiye’yi İzmir yapamadık” diye hayıflanıp, ilk seçimde “Türkiye’yi İzmir yapalım” ın hayalleri kurulacak.
Sık sık bir araya gelmenin sözü verilecek.
Benzer buluşma önümüzdeki haftalarda eski vekillerle de gerçekleştirilecek.
Bugüne kadar, değil aynı masa etrafında, aynı havayı dahi teneffüs etmekten imtina eden isimlerin biraraya gelmesi, aslında CHP adına önemli bir gelişme…
Ancak, bu tür buluşmaların içki masalarından ziyade, geniş katılımlı ‘Danışma Kurulu’ şeklinde gündemli olarak yapılması daha verimli olmaz mı?
Nitekim, parti tüzüğü; eski ve yeni vekillerin, belediye başkanlarının, il genel ve belediye meclis üyelerinin, kurultay delegelerinin, ilçe başkanlarının ve partinin diğer yetkili organlarında görev alan isimlerin yer alacağı “Danışma Kurulu”nun en az altı ayda bir toplanmasını emrediyor.
Ama…CHP’de son yıllarda böylesine bir toplantıya pek tanık olmadık.
Yoksa…
Partililerin konuşmasından, eteklerindeki taşı dökmesinden mi korkuluyor?
Diyalogdan çok monologun hakim olduğu CHP’de gerçek anlamda değişim umarım yakın gelecekte yapılır.
En azından İzmir’de başlatılan ‘ortak akıl’ ve ‘değişim rüzgarları’ CHP’nin diğer örgütlerini etkiler de genel merkez kendine gelir.
***
TEBESSÜM
Baykal’dan üç çocuk yapın talimatı!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yerel seçimlerden sonra CHP İzmir örgütüne şu talimatı göndermiş:
“Partililerimizin, Sayın Başbakanın üç çocuk yapın talimatına uymalarını ve derhal gereğini yapmalarını istiyorum. Partililerimiz, bu üç çocuktan birisini İstanbul’a diğerini de Ankara’ya göndersin. Yoksa bu iki kentte seçimi başka türlü kazanamayız.”
İyi fikir değil mi?
***
Bazı AKP’li vekiller, İzmir’in yolunu unuttu mu?
AKP, İzmir’de yaşadığı şokun etkisinden hala kurtulamadı.
Seçimlerin ardından bir ay geçti, il başkanı Aydın Şengül’ün dışında vekillerin hiç birinin sesi sedası çıkmıyor.
Özellikle; başkan ve meclis üyelerinin belirlenmesinde söz sahibi olan vekillerin bir aydır İzmir’e dahi gelmediği söyleniyor.
Çünkü…
Kaybedenlerden ziyade, aday gösterilmeyen AKP’lilerin “Bakın biz haklı çıktık” diyerek kestikleri “yenilgi faturasını” tahsil etmek istedikleri belirtiliyor.
***
Kongre sürecine giren AKP’de geçtiğimiz hafta Karşıyaka ve Karabağlar’da yapılan delege seçimleri, parti içindeki çatışmayı, güç savaşlarını iyiden iyiye su yüzüne çıkarmış görünüyor.
Örneğin; partinin Karşıyaka’da teşkilatlardan sorumlu İlçe Başkan Yardımcısı Avukat Yeşim Özkök, Denizli ve Aydın’dan getirilen yüzlerce kişiye oy kullandırıldığını öne sürerek, delege seçiminin iptalini istedi.
Daha da ileri giderek, birlikte görev yaptığı ilçe başkanı Mehmet Karal’ı diktatörlükle suçladı.
Nedense bu “diktatör” benzetmesi hep Karşıyaka’da oluyor.
Daha önce de benzer suçlama eski Karşıyaka ilçe başkanları Ali Aslan ile Mikail Bilici arasında yaşanmamış mıydı?
Hani siyasi partiler demokrasimizin vazgeçilmez unsurlarından birisiydi.
Eeee… Nede olsa “Demokrasi bir amaç değil bir araç, bindim bu istasyonda inerim öbür istasyonda” diyen birilerinin yönettiği partide bu tür iddialar çok normal.
***
İşimiz yok, gücümüz kalmadı
GEÇTİĞİMİZ günlerde vergi rekortmenleri açıklandı.
En çok simit, börek – çörek satışlarında geçen yıla göre artış olmuş.
Mobilya ve gelinlik satışlarında ise azalma.
Bu demektir ki; insanlar sadece karnını doyuruyor.
Gelinlikler ve mobilyalar elde kaldığına göre; gençler evlenemiyor.
Ve her üç mükelleften biri de, ya sıfır matrah, ya da zarar beyan etmiş
Çünkü işimiz yok, gücümüz yok!
Ülkemiz, Cumhuriyet tarihin en fazla işsizlik oranına sahip olma ünvanını aldı. İşsiz ordusuna her gün neredeyse bir alay nefer katılıyor.
Hani ‘kriz teğet geçiyordu.’
Özellikle işini kaybedenlerin ciğerini delip geçiyor.
Şu anda ülkenin en büyük sorunu PKK terörüdür…
Bölücü örgütün yaptıkları ortada…
Yürekler yanıyor, gencecik fidanlarımız şehit oluyor.
Birileri ise ‘cek’, ‘cak’ dan başka, ‘Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak’ demekten başka bir şey yapmıyor.
“Ateş düştüğü yeri yakar” diye boşuna dememişler.
Şehit cenazeleri kaldırılıyor, tepkiler, kınamalar bir kaç gün sürüyor.
Devamı gelmiyor.
Yeni bir fidan şehit düşene kadar unutuluyor.
Sürekli olarak gündem değiştiriliyor.
***
Şu anda ülkemizin birinci sorunu terör ise ikinci büyük yarası işsizliktir, yoksulluktur.
Özellikle kriz fırsatçılığı yapanlar var.
Çalışanlar kapının önüne konuluyor, ücretlerine zam yapılmıyor, hatta ‘siz buna şükredin’ diyerek maaşlarda indirime gidilebileceğinin sinyali veriliyor.
Umarım bu fırsatçılar, yakın zamanda işsiz kalır, üç kuruşa muhtaç olur.
İşte o zaman belki işsizin, yoksulun halinden anlarlar.
Ama… Nerde…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.