En azından Başbakan’ın “Büyük düşün” çağrısına uyanların oranı yüzde 39’da kaldı.
Genelde iktidar partilerinin değirmenine su taşıyan yerel seçimler, AKP için en azından İzmir’de tarihi bir hezimetle sonuçlandı.
Herkes CHP’nin Ödemiş’ten-Bergama’ya uzanan tarihi zaferini konuşuyor. Nedenini sorguluyor.
Yine buradaki yazılarımdan birinde bunun nedenini günler öncesinden ortaya koymuştum.
Lokototif farkı başlığıyla yayınlanan yazıda, AKP’nin izlediği İzmir stratejisinin, adaylarının özellikle de Büyükşehir adayının durumunu anlatmaya çalışmış, adayları lokomotife, ilçeleri ise vagona benzeterek Taha Aksoy’u kömürle çalışan buharlı lokomotiflere benzetmiştim. Bırakın ilçeleri taşımayı, çoğu ilçede partiyi aşağıya çektiğini, AKP’nin ilçe adaylarının bile böyle düşündüğünü söylemiştim.
CHP’nin lokomotifi Kocaoğlu’nun ise, elektrikli trenler gibi başta 21 metropol olmak üzere tüm ilçe adaylarını ciddi bir oranda yukarıya taşıdığını, partisinin yelkenini de aynı oranda şişirdiğini de eklemiştim.
Ne dediysek o oldu. Ne eksik ne de fazla.
CHP Eski İl Başkanı Kemal Karataş tarafından partiden kaçırılan Tayfur Çiçek’in Demokrat Parti’den Tire zaferi bile tarafımızdan öngörülmüştü. Hem de aylar öncesinden.
Küresel ısınmanın doğal sonucu olan ve Türkiye’nin 12 ilinde görülen arsenikli su üzerinden yapılan politikasının İzmir’de ters teptiğini ve kente büyük bir haksızlık yapıldığını, Başbakan’ın “İzmir’i alacağım” diye başlayan, “Ben baraj yapacağım, sen hava atacaksın, yok öyle” ile devam eden sözlerinin, Maliye Bakanı’nın “Artık İzmir’i teslim almalıyız” türünden açıklamasının, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in aba altından sopa gösterir gibi “Bize oy vermeyenler hizmet alamaz”a getirilebilecek sözlerinin İzmir’in her semtinde ters teptiğini, bu kentin gerginliği ve tehdidi sevmediğini, hesap sorma politikasının hakim olacağını günler; aylar öncesinden söyledik, yazdık.
AKP’nin İzmir politikasına yön verenlerin yaptığı “Sen-ben-bizim oğlan” mantığının yanlışlığını, Selim Gökdemir’in Konak’tan Bayraklı’ya atanmasının altındaki olası gerçekleri, partinin emektarlarının 22 Temmuz’da olduğu gibi ikinci kez küstürüldüğünü, ilçelerde anketlerle yerine, tarikatlar mantığının hakim olduğunu, partinin toplumsal merkez hedefinden koparılıp, cemiyetçiler yerine cemaatçilerin hakimiyetine sokulduğunu, yeni ilçeler oluşturulurken siyasi kaygılarla çizilen haritaların ters tepeceğini, dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan olunacağını yazdık, çizdik, söyledik…
Peki onlar ne yaptı?
Bunları kaleme alan gazetecinin ekmeği ile oynayıp, başkalarının yazmasını engellemek dışında tabii ki…
İzmir’i “Sen-ben-bizim oğlan” mantığı üzerinden paylaştılar. Kiminin ortağı, kiminin yakını, kiminin ekipdaşı ya başkan adayı yapıldı ya da meclis listelerinin ilk sıralarına oturtuldu.
Sayın Başbakan, seçim akşamı “Mesajı aldım. Gereğini yapacağım” dedi ya.
Umarım, 22 Temmuz akşamı yaptığı “Yüzde 53’ün de başbakanı olacağım” açıklaması gibi bu da havada kalmaz.
Gereğini yaparken kendisine yardımcı olmak için söylüyorum.
İzmir’deki tarihi hezimette, öncelikli sorumlu aday belirleme sürecinin aktörleridir.
Ticari ortağını aday yapan, yengesini meclise sokan, diğer ortağını liste başı yapan Mehmet Tekelioğlu gibi. Yakınlarını listeye sokan Nükhet Hotar Göksel gibi…
Nargile, tavla arkadaşlarını aday yapıp, ekipdaşları için halk iradesini hiçe sayan İsmail Katmerci gibi. Tanımadıklarına kefil olan Bakan Vecdi Gönül gibi…
Kendisini İzmir’de var edenleri adaylık pazarında yalnız bırakan, Turgut Özal’ın seçiminde milletvekilliğinden istifa edip, İzmir’deki ayak oyunlarına göz yuman, sessiz kalan Erdal Kalkan gibi mesela.
Ve tabii ki Aydın Şengül. Aday belirleme sürecindeki yanlışlara göz yumduğu, bir il başkanı gibi sokakta politika üretmek yerine, milletvekillerine teslim olduğu için…
Danışmanı üzerinden gazetecileri tehdit ettirip ekmeğiyle oynattığı ya da oynadığı için.
AKP cephesinde bu seçimin tek galibi İl Başkanı’nın danışmanıdır.
Onlarca adayla yaptığı danışmanlık anlaşması sayesinde sürecin en kazançlısı odur.
Demiştim ya ben; “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye.
İşte o gün geldi.
***
Eğer Sayın Başbakan, “Mesajı aldık, gereğini yapacağız” açıklamasında samimi ise önümüzdeki genel seçimde şu an milletvekili yaptığı isimlerden (Mehmet Aydın hariç) hiçbirini tekrar yazmaz.
İl ve ilçe teşkilatlarını ciddi şekilde derhal gözden geçirir.
Ve tabii ki kendi söylemlerine de dikkat eder. En azından İzmir’i istiyorum” sözünü bir daha ağzına almaz.
Ortak televizyon kurup, televizyonun en küçük ortağını bile meclis listelerinin tepelerine dikte eden yapıyla hesaplaşır. Halk idaresine saygılı olur ve partinin emektarlarına iade-i itibarlarını verir. Yani emeğe saygılı olur.
Yapmazsa ne olur?..
Halkımızın şakası yoktur. İlk seçimde ikinci sarı kartı gösterip, “One Minute” deyip “Game over” yaparlar.
Seçim gecesi AKP’de siyaset yapan bir dostum aradı. Ve şöyle dedi: “İzmir Yunan’a bile bu kadar direnmedi”
Haklıydı…
Yunanlılar, İzmir’e AKP’den çok daha kolay girdi. Hasan Tahsin’in Konak Meydanı’nda sıktığı kurşun ve birkaç cılız çatışma…
Ama denize de İzmir’den döküldüler. Bunu da unutmamak lazım.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.