Dayanışma bilinci

Doksanlı yıllarda İsrail’de kaldığım 8 ay boyunca bu ülke halkına dair edindiğim önemli bir izlenimden bahsetmek istiyorum. İsmi lazım değil, bir Türk gazetesine İsrail hakkında kendi deneyimlerimden yola çıkarak pazar öyküleri yazmak üzere gitmiştim.
Kafamdaki -Türkçe tabiri ile- Yahudi tipi, insanın kanını emecek kertede insafsız cimrilikte ve her daim tüccar zihniyeti ile alışverişini gören bir imajdan ibaretti. Ancak, Sami ırkının Filistin koluna ait bu millete dair bazı naçizane gözlemlerde bulunduktan sonra, başka önemli bir özelliğinin daha olduğunu öğrendim.
Komplo teorileri kurmama dahi sebep olabilecek güçlü bir karekteristik. Her Yahudi ferdi arasında adeta doğuştan var olan gizli bağ. Kanımca İsrail halkının Ortadoğu’daki varlığını bugüne taşıyan, çok ciddiye alınması gereken bir faktör. Arapları İsrail halkı karşısında her zaman yenik olmaya mahkum eden kuvvet. Hem Musa’dan beri her zaman apaçık, sarih hem de bir o kadar dikkatlerden kaçmış ya da yeteri kadar önemsenmemiş bir hususiyet. Yahudilerin, önce dünyanın en güçlü ülkesi Amerika, sonrasında Amerika vasıtasıyla tüm dunyayı adeta ellerine geçirmelerine vesile olabilecek ilahi meziyet; “Yahudi birliği”
Peki nedir bu Yahudi birliği? Sorunun cevabı iki kelimeyle özetleyebileceğim “dayanışma bilinci”nden ibaret. İddia ediyorum, dünyanın neresine giderseniz gidin bunu gözlemlersiniz.
İki Yahudi bir araya geldiğinde hemen organize olur, örgütlenirler. Üçüncü kişiyi bulduklarında bağımsızlıklarını, dördüncüyü bulduklarında ise “devlet” kurduklarını ilan ederler.
Kulağa biraz abartılı gibi gelse de, bu inanılmaz dayanışma bilinci bence Yahudi halkını güçlü kılan en önemli özellik…
Amacım Yahudilere methiye düzmek değil. Her milletin övgüye değer çeşitli meziyetleri var elbette. Beni Yahudi halkına özgü görüşümü paylaşmaya sevk eden, yaşadığım ciddi bir hayal kırıklığından bahsetmekti asıl niyetim. Kendi -yani Türk- halkımın Kurtuluş Savaşı ve takip eden zor ve yokluk yıllarındaki dayanışma bilincine dair tarihi şuura sahip olduğum zannındayım. Buna rağmen maalesef böyle güçlü bir milli dayanışma ruhunu on yıldır yaşadığım Amerika’daki Türkler arasında gözlemlediğimi söyleyemem.
Örneğin Los Angelas’ta hala Ermeni tehditleri yüzünden restoranlarını kapatmak zorunda olan Türk işyeri sahipleri var. Keza, New Jersey’de de. Oysa, Newyork eyaletinde yaşayan Türkler, mahalle futbol takımları ve Turk kahvehaneleri kurabilecek kadar sosyal dayanışma içine girebildikleri halde tüm Amerika’da Ermeni lobisi karşısındaki etkinliğimiz sıfır denilebilecek kadar cılız bir düzeyde.
Mesala benim yaşadığım eyaletteki Türk ailelerinin – üstelik egitimli- hanımlarının en etkin sosyal faaliyetleri; her on beş günde bir kendi klaslarındaki -ayarlarındaki- kadınlar arasında düzenledikleri çay partileri ya da halk deyimi ile “günler”.
Tuhaf gelebilir ama Turkiye’deki klasik -sosyetik/köylü- sosyal sınıf ayırımının tezahürlerine burada da şahit olduğumu esefle itiraf etmek zorundayım. Öyle ki, kendi -high- yüksek sınıflarından olmadığını düşündükleri milletdaşlarıyla karşılaştıklarında kaçar gibi uzaklaşan nice Türk’le karşılaştım.
Yahudi dayanışmasına rakip olacak kadar şans vermesem de sanırım Amerika’daki Türkler arasında dayanışma ruhunu ateşleyecek tek umut şimdilik Fethullah Gülen destekli ve din teması üzerinden hareket ederek ortak bir buluşma zemini hazırlamaya çalışan okullar gibi görünüyor. Bu konuya dair gözlemlerimi başka bir yazıda paylaşmak üzere…

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın