Deniz Baykal’ın “çarşaf açılımı”na olumlu, olumsuz yaklaşan herkes günlerdir içini döktü, döküyor.
“Mış” gibi hayatlara, maskeli suratlara tiryaki olmuşlara ne söylesek boş.
Ama aklıma takılan bir soru var:
Aynı fotoğrafı Başbakan verseydi, neler olurdu?
Siyah çarşaflı hanımlar Tayip Erdoğan’ın önünde kuyruğa girmiş, rozet takılmasını bekliyorlar.
Fotoğrafa gel.
Baykallı fotoğrafı görmeyenler ve okurlarının da görmesini istemeyenler, ne yapardı acep?
Gazeteciliğimizin en can alıcı noktalarından biri bu.
Mesafeyi koruyamayıp “mıç mıç” ilişkiler kadar, görmezden gelmek de mesleğin tehlikeli suları…
Yıllarca bırakın kara çarşafı, türbana sövgüler düzeceksin, sonra “Baykal açılım yapıyor” diye alkışlayacaksın.
Düşünüyorum, taşınıyorum, söyleyecek söz bulamıyorum.
Perihan Mağden, geçenlerde Taraf’a verdiği röportajda onları şöyle tanımlıyor:
“Su içseler yarıyor gibi, bilmem kaç yıldır bu işi yapıyorlar ve çalkantılar onlar için çok çok normal. Onların meselesi o. Aşırı makuller. Hep itidal öneriyorlar, uzlaşma, sessizlik, sakinlik. Bir hakikaten gerçek anlamda aldırış etmiyorlar, bir de zaten bu çalkantılara zaten o kadar alışmışlar ki. Çalkantı fahişesi olmuş gibiler. Hep verecek bir tavsiyeleri var.”
Son noktayı da şöyle koyuyor Mağden:
“Bir kere zeki de değiller, kültürlü de değiller, entelektüel de değiller, yazı yetenekleri de yok, tesadüfen doğru yerlere konuşlanmış kımıl zararlıları.” (7.12.2008, Taraf)
Cumhuriyet mitinglerinde öne çıkanlardan bazılarının milletvekili yazılacağı nasıl içime doğduysa, şimdi de yıllarca yazdıklarından çark edip, Baykal’ın sırtını sıvazlayan bazı yıllanmış yazarların CHP’den milletvekilliği rüyaları gördüğünü düşünüyorum.
Ölmez, sağ olursak, göreceğiz.
“Kımıl zararlıları”nın bir de Meclis’e doluşmaması için elimizden geleni yapmak da boynumuzun borcu olsun.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.