“Fikrim geldi”

En iyisi herkes kendi gazetecisini, eğitsin, yetiştirsin, maaşını ödesin. Ortada ne akreditasyon, ne özgürlük ne kabadayılık sorunu kalır. Gül gibi geçinip gideriz. Fena mı olur?

O televizyon reklamındaki genç arkadaşın ayağa fırlayıp, “Fikrim geldi” diye bağırması gibi, ayıptır söylemesi, benim de fikrim geldi. İster beğenin, ister beğenmeyin, bir kez geldi ve durduramıyorum.

Askerler, siyasiler, iş dünyası ve aklınıza gelecek tüm kurumlar neden kendi gazetecilerini yetiştirmez?

Değil mi ama?

Herkes kendi görmek istediği “haberimsi şeyleri” öğretsin, “eğitsin” gençleri. Gazetecilik eğitimi verilen okullar da kapatılsın. Bugüne kadar vardı da ne oldu sanki.

Nasıl fikir ama?

Niye gülüyorsunuz ki?

“El altından” yapılan da bu değil mi?

Hiç olmazsa herkes göğsünü gere gere yapar işini. Yandaş medya, cüce medya, bilmem kimin adamı gibi laflar da tarih olur. Tarih olur, çünkü gerçeğin bir kez daha tanımlanması komik olur.

Neyse, ben de komikliği kessem iyi olacak.

Gelelim saadete.

Önce, bir zahmet işe akreditasyon sözcüğünün tanımını öğrenmekle başlayalım.

Sonra, “dünyanın her yerinde uygulanıyor” zırvasından da vazgeçelim.

“Şu, şu gazeteciler kapıdan içeri giremez”, “şu, şu gazeteciler peşimizden gelemez” mantığına denk düşen neresi varmış, fikri gelenler söylesinler de öğrenelim.

Bizi “içeri” alıyorlar ya, dışarıda kalanlar kimin umurunda.

Hep böyle yaşamadık mı?

Akşam, CNN Türk’te Cüneyt Özdemir’in 5N-1K’sı astsubayların sorunlarına ayrılmıştı. OYAK’la ilişkileri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanan astsubayların yığınla maddi, manevi sorunları ortaya döküldü. Cüneyt Özdemir, programında Sabah Yazarı Umur Talu’ya teşekkür etti.

Neden biliyor musunuz?

Medyamızdaki yüzlerce köşe yazarından bir tek Umur Talu’nun aklına gelmiş ve günlerce köşesine taşımıştı astsubayların sorunlarını.

Çünkü, “bulaşılacak” konular var, bir de bulaşılmayacaklar…

Bulaşılmayacak konulara şöyle kıyısından köşesinden dokunanlara neler olduğunu anlatmaya gerek var mı? Üstelik tüm linç girişimleri “gazeteci arkadaşlardan” gelmiyor mu?

Sürekli birilerini suçlama, aşağılama, etiketleme gazeteciliğinin rahatlığı ve rehaveti artık gelip bir noktada tıkandı.

Beceriksizliklerimizin, aşağılık komplekslerimizin, fikirsizliğimizin, korkularımızın saklanacak, gizlenecek yeri kalmadı.

Ahmet Altan, Taraf’ta ne güzel yazmıştı geçen gün:

“Kendimize ait bir fikrimiz olmadığından aslında farkına bile varmadan kendimizi küçümsüyoruz, kendimizi aşağılamaktan kurtulmak için de sürekli olarak birilerini suçluyoruz.” (Taraf Gazetesi, 16.11.2008)

Evet, bu akşam sabaha kadar süre.

Kendinize bir soru sorun ve yanıtlamaya çabalayın.

“Ben kimin gazetecisiyim?”

Umarım, sizin de fikriniz gelir…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın