Şu son dönemde aslan kesilmişlerin gözlerine batan çöpten habersizi oynamalarına, zırvalarına katlanmak ne mümkün.
Bu babayiğitlerin, altlarındaki halı çekilirken, tek dayanakları olması gereken sendikaları kapı dışarı edilirken, arkadaşları sokağa atılırken bir tek yazı yazdıklarına şahit oldunuz mu?
Bunlar “yalnızca bir çalışan” olduklarını ancak atıldıkları zaman anımsıyorlar.
Haberler doğruysa köşelerinde aslan kesilenler, kendi aralarında patronu çekiştiriyormuş. İşte budur…
Düşmanımın düşmanı dostumdur.
Vur abalıya.
En doğru ve haklı manşeti bile attığınızda, burnunuza bir dosya dayanıyor.
Asıl tartışılması gereken haber de güme gidiyor.
Gazetecinin tüccarı olmaz.
Gazetecinin patronunun iş takipçiliğini yapmak diye bir görevi olamaz.
Gazetecinin beğenmediği görüşlerin sahibine küfretme, aşağılama hakkı olamaz.
Gazeteci, görmedim, duymadım, bilmiyorum ayaklarına yatamaz.
Gazeteci, küçücük çıkarlar uğruna beş takla atamaz.
Bu en sıradan ilkeleri bilmeyen mi var?
Eeee niye bu kokuşmuşluk?
Genel yayın müdürlerinden biri, iş takipçiliği yapmak ve sendikayı bitirmekle övünüyor. Diğeri, köşesi başka sayfalara kayan yazarının telefonuna bile çıkmıyor. Ki bu ilk olayı da değil. Bir başka yerde başbakanla ilgili küçücük bir eleştiri getiren yazar, köşesinden “buharlaşıveriyor”.
En alttakilerin korkmaktan başka yapabilecekleri hiçbir şey yok. Kolay değil işsiz kalmak.
Birbirimizi kandırmayalım.
Çifte standardın sıradan hale geldiği ülkemizde tüccar şapkasıyla, gazetecilik şapkasının ayrı yerlerde durması mümkün değil.
Ekonominin neredeyse her kulvarında boy gösteren medya patronlarıyla hükümetler arasındaki kayıkçı kavgası dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak…
Peki bu ülkede doğru dürüst gazetecilik yapılamayacak mı?
Kıyıda köşede kalmış, evine kapanmış, sesi soluğu kesilmiş isimleri alt alta yazın. Bir de ortalıkta esip gürleyenlere bakın.
Kararı siz verin.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.