İstatistiklere bakıyorum o tarihten sonra en büyük yangın Marmaris Çetibeli’nde 23 Eylül 2979 tarihinde.. Yangın söndürme helikopteri yok, Türkiye’deki orman arazözlerinin hepsini toplasan 50’yi geçmez, zaten çoğu arazide tırmanma kabiliyetini yitirmiş dodge, Unimog döküntüleri.. O yangın neredeyse bir hafta sürdü ve bölgenin en verimli ormanlarının 13 bin hektarlık bölümü yokoldu..
Sonra 2008 yılına geldik. Önce Mersin Gülnar’da 1000 hektar orman, 3000 hektar tarım alanı yandı, ardından Menderes’te büyük yangın çıktı, “700 hektar alan yandı zaten verimsiz orman” dediler, 1.228 hektar ormanın yandığını sonradan öğrendik. Antalya’da Serik’te başlayan ve bir hafta sonra Manavgat’ta sona eren yangını yine önemsiz göstermeye çalıştı ormancılarımız.. Genel Müdür Osman Kahveci, bir hafta süren söndürme çalışmalarının sonunda yalnızca 3.500 hektar ormanın tahrip olduğunu söyledi gururla, ekledi, “ Ekiplerimiz yangını yürekleriyle söndürdü.”
Biz de böylece yangınlarla mücadelede teknolojinin yanı sıra yüreklerin de önemli bir işlevi olduğunu öğrendik ve sahip olunan onca teknolojinin de bir anlam taşımadığı kanısına vardık. Öyle ya, 800’den fazla arazöz, 15 helikopter, 15 uçak, dozerler, greyderler, su tankerleri, eğitilmiş elemanlar.. Çetibeli yangınının yaşandığı günleri anımsadım da, müthiş bir gelişim..
Ama yönetim beceriksiz olunca bunca teknolojinin de bir anlam taşımadığı ve söylenen yalanların da uzun süre gizli kalamayacağı gerçeği kısa sürede ortaya çıktı.
Çünkü, yangının ardından detaylı bir rapor hazırlayan Türk Orman-Sen Manavgat ve Serik ilçeleri sınırları içerisinde; Karabük, Sağırin, Taşağıl ve Akbaş bölge şefliklerinin sahası içerisinde toplam 22 bin 500 hektarlık bir sahanın yangından etkilendiğini, bunun 17 bin hektarının orman alanı olduğu kaydedildi. Yangının, ormanlık ve makilik alanları büyük oranda tahrip ettiği ve bölgenin ekosistemi üzerinde telafisi zor tahribat oluşturduğu vurgulanan raporda, bölgenin adeta “nükleer saldırıya maruz kalmış” gibi bir görüntüde olduğu ifade edildi. Raporda, şu görüşler yer verildi:
“Kamuoyuna sunulan 4 bin 500 hektar rakamı sadece Serik İlçesi sınırları içerisindeki yanan orman alanıdır. Bu yıl Mersin Gülnar’da yaşanan yangında da durum aynıdır. Bir bölge şefliğine bağlı yaklaşık 22 bin hektarlık bir sahada gerçekleşen yangın sonrası söz konusu alanın 2/3’ü tamamen yanmış iken yanan alan yetkililer tarafından 3 bin 500 hektar olarak ifade edilmiştir. Yanan alanların küçük gösterilmesi ayrıca bir sonraki yıl için yangınla mücadele konusunda alınacak tedbirler (eleman istihdamı, alet ve ekipman parkının geliştirilmesi) konusunda da yanlış yönlenmelere neden olabilmektedir. Ayrıca yeterli orman muhafaza memuru olmaması, bazı şefliklerin ise eleman yokluğu nedeni ile başka bölge şefleri tarafından vekaleten idare edildiği konusunda da heyetimizce tespitler yapılmıştır. Diğer yandan siyasi mülahazalarla ya da sendikal ayrımcılıkla; özellikle orman yangınlarında tecrübeli ve bölgeyi iyi bilen bazı işletme müdürleri, işletme müdür yardımcıları, bölge şefleri, teknik personel ve orman muhafaza memurları görevden alınmakta ya da aktif görevlerinden el çektirilmektedir. Yangınla mücadele timlerinde görev yapanlar arasına sokulan ayrıştırma uygulamaları önümüzdeki yıllarda bu konuda teşkilatın daha fazla zaaf yaşayacağı anlamı taşımaktadır.”
Teşkilata at gözlüğü ile bakan bir yönetim işbaşında olunca yangınla mücadelede ne teknoloji işe yarıyor ne de yürek..
Böylece Antalya yangını en büyük yangın olarak tarihe geçiyor.
Başarısızlıklarıyla ne kadar gurur duysalar azdır..
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.