Beş yıldızlı İzmir sohbetleri

Seçimlere çok kısa bir süre kalınca, adaylar çıktı meydana!…
Her birinin bir sürü projesi var dillerinde!…
Konuşup konuşup dururlar…
Biz de dinler dinler dururuz…
Okuduğumuz gazetelerin yazar-çizer takımının, kenti yönetmeye talip isimleriyle buluşmaları da bir ilginç.
Hiçbir adayın halkın içinde, bir kahvehanede ya da çay ocağında İzmir’in “her şeyi sorduğunu zanneden” gazeteci tayfasıyla buluştuğunu görmedim şimdiye kadar.
Kendini en çok halkın içinde gören bazı gazeteciler de, daha yüksek hedefleri olan belediye başkanlarıyla buluşma mekanı olarak klimanın serinlettiği ve su sesi eksik olmayan makam odalarını tercih ettiğini görmek beni şaşırtıyor.
Bu görüşmelerin sanki bir kaidesi var
Varsa yoksa, 5 yıldızlı otel ya da çok lüks bir kafeterya-restoran..
Varsa yoksa konfor, hijyen, “buyurun efendim”li servis…
Bu da İzmir’e özel bir rahatlık olsa gerek:
Sen git en temel sorunları, bu kentin ana problemlerini bir fanusun ardından izle; bunun adına da gazetecilik de…
Olsa olsa büyücülük olur bunun adı, kahinlik desek de olur!
Gördüğüm şu var bir de: Her bir gazeteci yan yana bile görünse, ağzından çıkan cümlelerin diğer gazeteci arkadaşlarına göre çook özel olduğu havasında.
Yani “Ben en iyiyim” duruşunu, bu 5 yıldızlı söyleşilerde çekilmiş fotoğraflarda gazetecilerin yüzünde görmek mümkün.
Zaten gazetecilerin pek çoğunun bir arada durması gereken mesleki kurumlarının bile, ayrışmanın ve “selamı sabahı kesmenin çatısı” haline geldiğini söylemeye gerek yok.
Kendi sorunlarına duyarsız ve iki dakika önce yüzüne gülen, hemen sonra güldüğünün dedikodusunu yapan bir meslek grubunun bu kentle barışık olduğunu düşünmek biraz zor.
Ama olsun, yine de bazen çok güzel sorular çıkabiliyor.
Bazı gazeteler “Elleri, kolları İzmir için kaldıranların” sesi oluyor.
(Önce gazeteciliğini adam akıllı yap) diyebileceğimiz isimler, İzmir’de güç sahibi olmak isteyen isimlerle bir araya gelse bu kent ne kazanır?
Her sorunun sorulamadığı bir medya ortamı düşünün bakalım, İzmir ne kazanacak bu buluşmalardan?
Biraz da halkın içinde olun be ey ahali!
Bakın “Yeni Asır’ı kaybetmeyi hiç içime sindiremedim” diyen Dinç Bilgin’in, Gönül Soyoğul’a verdiği röportajında kurduğu şu cümlelere kulak verin:
“İzmirlilerin, Egeliler’in okuyabileceği bir gazeteyi yapmamaya başladı Yeni Asır. Yahut da yapamamaya… Bu iş hayal gücüyle ilgili. Einstein’in bir lafı var. Hayal gücü bilimden daha önemlidir, diyor, Demek ki hayal etme yeteneğini kaybetti Yeni Asır…”
Sevmeseniz de, gıcık da olsanız, eski ve bilenen bir gazete patronunun bu sözleri kulağınıza küpe olmalı ey İzmir basınının akil adamları.
Hayal gücünün yanı sıra ruhunu kaybeden bir gazetecilik anlayışıyla…
Kişisel çıkarların her şeyin önüne geçtiği bir “al gülüm-ver gülüm” gazeteciliğiyle; sizin halkın içinde kenti yönetmeye aday isimlerle buluşamamanızı anlamak mümkün.
Eğer yolunuz buysa, savunma mekanizmanız da (Eee ne yapalım artık gazetecilik böyle oldu”ysa; sizin için yapılacak bir şey yok.
Yolunuz açık olsun.
Ama İzmir ne olacak, hiç olmazsa İzmir hakkında beylik laflar etmeyin.
Hepinize iyi haftalar…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın