Sürecin böyle işleyeceğini biliyordum.
Piyasaya göre eğitim modeline geçirilişimizin bir ayağı da özel yayınevlerine ders kitaplarını yazdırmaktı. İhaleyi kazanan yayınevinin yazdığı kitapları devlet satın alacaktı. Önce, para var bu işte diye bütün yayınevleri ders kitabı yazmaya başladı.
İhale ile ders kitapları!
Devlet kitap yazmayı piyasaya devrederse bakın neler olur!
Bunda para var zannetti bizimkiler. Oysa bu bir eğitim piyasası yaratma ve arkasından batırma tuzağı idi. Ama paranın adı tatlı geldi, yayıncılar bu tuzağı göremediler.
Önce ders kitaplarını yazacak öğretmenleri ve öğretim üyelerini bir araya getirdiler, katlar tutuldu, odalar masalar donatıldı, komisyonlar kuruldu, aylarca onlara maaşlar ödendi. Masrafları yayınevleri ceplerinden ödüyordu. Aylar sonra kitaplar basıldı ve Talim ve Terbiye Kuruluna sunuldu, noktası virgülü düzeltmeye aylarca sürdü iş, bir daha paralar ödendi komisyonlara…
Ve yazdıkları kitapların çoğu ihaleyi alamadı. Basılmış binlerce kitap çöpe atıldı, SEKA’ya gitti, büyük ulusal kayıptı bunlar. Çünkü, kâğıt özelleştirilmiş ve artık dışardan satın alıyorduk!
İflaslar isyan noktasında şimdi. Belli yayınevleri tekel kurdu, ihale onlarda kalıyor. Her yıl aynı serüven!
Burada yaşanan süreci analiz edelim: Bir ders kitabı basma piyasası suni olarak pompalandı ve arkasından çöküntü geldi. Kaybedenler eski yayın hayatına bile dönemediler, iflas ettiler. Böyle olacağını bilen ve bu işi başından beri belli bir hesapla yapan Dünya Bankası işin başındaydı. YÖK Dünya Bankası Dairesi ve SPAN Eğitim Danışmanlık Şirketi bu işi böyle planladı.
Biz kamucu mantıkla yetiştirilmiş insanlarız, o yüzden nerede zarar edileceğini de göremiyoruz! Zarar edince de devletten medet umuyoruz. Oysa, devletimiz uluötesi piyasanın korsan faizci bankası dünya Bankası tarafından yönetiliyor, bunu bilmiyoruz!
Şimdilerde piyasası açılan eğitim işlerine iyice bir dikkat edelim. Örneğin; Zihinsel Engelliler için açılan fakültelere itibar var, özel okullarda saati iyi para ediyor, ayda 2,5 milyon kazandıklarını söylüyor bu öğretmenler. Zihinsel engellilerin aileleri çocuklarına bir şeyler yapmak için çabalıyor, iyi eğitim almış öğretmenlere iyi para veriyorlar. Piyasası açılmış bir iş görünüyor.
Fakat, şimdi emekli öğretmenlere 4 aylık kurslarla “Zihinsel Engellilere öğretmen olabilir” sertifikaları dağıtıldı. Ne oldu şimdi? 4 yıl bunun fakültesinde okuyanlara rakipler yaratıldı ve piyasada fiyat düşmeye başladı. Arkasından fakülte mezunu genç öğretmenlerle “Ne verirsen” sözleşmeleri başladı. Emekli öğretmenler çok düşük ücretle bu işi yapmaya başlayınca dengeler alt üst oldu! Varlıklı ailelerin çocukları için elit okullar, yoksul çocuklar için kalitesiz okullar dönemi başladı. Bu hiç güzel bir şey değildir! Tüm çocuklar bizimdir ve hepsinin de iyi eğitim alması bizim için önemlidir.
Piyasanın acımasızlığına örnekleri çoğaltabiliriz. İşte sahillerimizde yaşanan kayık tersaneleri sorunu. Kayık tamiranesi açma sertifikası veren kursları başlattılar. Üstelik de Denizcilik Meslek Lisesi’nin bünyesinde veriliyor kurslar. Ya sonra ne olacak?
Denizcilik Meslek Lisesi kapanır! Çünkü, 4 ayda sertifika veriliyorsa orda ne diye 4 yıl okusun gençler! Okullar kapanır!
Hani diyordu ya TTK eski başkanı Ziya Selçuk, “Anaokuluna İngilizce öğretmeni olmak için 4 yıl fakülte okumaya gerek yoktur, kurslardan sertifikalı öğretmen yetiştireceğiz.” Yani çocuklarımızı birazcık dil bilen, ama çocuk pedagojisi, çocuk psikolojisi, aile sosyolojisi, müziği, resmi, dramayı, beden eğitimini bilmeyen ehliyetsizlere çocuklarımızı vereceğiz! Bütünü bilmeyen, parçacı konfeksiyoncu işçi mantığıyla öğretmenlik sistemi…
İşte piyasacı eğitim, işte piyasacı öğretmen yetiştirme, işte parçacı işçi yetiştirme mantığı bu. Piyasacı çocuk eğitme mantığı da bu. Ondan sonra, tersanelerde, kayıkhanelerde ölümlü kazalar…
Bir işi yaparken o işin uzantısında gereken bilgilerden yoksun robotlar istiyor piyasa. Bütünü bilmeyenle iş yapmaya yönlendiriyorlar. Bütünü bilmeden parçayı kavrar zannediyorlar. Bunlar konfeksiyoncudur, makascı, ilikçi, düğmeci, ütücüdür, eğitimci değil. Onlar zannediyor ki, insan bir bez parçasıdır! Ölümler onun için onları üzmüyor.
Ulusötesi piyasayı dümene oturtan bir yönetim halk yönetimi değildir. Onlar, ne tersanelerde ölene ağlar, ne kayıkhanedeki balıkçıya, ne batırdığı yayıncıya, ne ehliyetsiz ellere terk ettiği çocuklarına…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.