Çıldırma haftası…

Aslında geçen hafta pek de neşeli geçti. Galatasaray’ın şampiyonluğu, bayram havası yarattı. İzmir’de de sarı kırmızılı renklere gönül verenler, ellerinde bayraklarla tur attı, eğlendi, coştu, çıldırdı.

Tabii başka çıldıranlar da vardı…

Kimler mi?

Mesela çiftçiler…

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ydü.

Kooperatiflerin, ziraat odalarının, tarım örgütlerinin yöneticileri bas bas bağırdı.

Konuşmaların, açıklamaların özünde, tarımda yaşanan kriz vardı.

Öyle ya…

Bir yandan küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık tehlikesi, diğer yandan dünyanın nüfusla birlikte artan ama karşılanamayan gıda ihtiyacı…

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin’in sözleri her şeyi özetliyordu:

Cahit Çetin demiş ki,

“14 Mayıs Türk çiftçisinin değil, ABD ve Avrupa Birliği çiftçisinin bayramıdır. Çünkü bağımsızlığın temeli, kendi karnını doyurmaktan geçer.

Biz ise tükettiğimizin yarısından fazlasını ithal ediyoruz.

Tarımda bir an önce Milli Mücadele ruhuna dönülmeli

IMF politikaları hızla terk edilmeli. Ulusal değerlere, ulusal ürünlere yönelmeli.

Çiftçi tarlasıyla, toprağıyla barıştırılmalı.

Ufukta tarım savaşları görünürken, kendi kendini besleyen ülke olmak, şu dönemde her şeyden çok daha önemlidir.”

***

Aslında reçeteyi üç aşağı beş yukarı herkes biliyor:

Kayıt dışını bitireceksin. Her bölgeye uygun üretim sistemi geliştireceksin. Çiftçi örgütlerini destekleyeceksin. Sulanabilir arazileri kullanacaksın.

Tarım işletmelerinin finansman ihtiyaçlarını sağlayacaksın. Tarımsal girdileri uygun fiyatla karşılayacaksın. Pazarlamada dikkatli olacaksın.

Peki bunları yapmak zor mu?

Tire Ziraat Odası Başkanı Halil İbişoğlu’na göre hiç de zor değil.

Bir kaç bakanın çocuğuna, 3-5 dönüm arazi alıp tarım yapmalarını sağlamak yeter de artar bile.

Çünkü böyle olursa, primler yüksek olur. ÖTV kalkar. Krediler çoğalır, faizler azalır. Çiftçi de bu fırsatlardan yararlanıp kurtulur.

Şakası bir yana, fena bir çare değil gibi!

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın