Büyük Ortadoğu Planı Türkiye’de “ulusalcılara” tosladı…
Şimdi de intikam alınıyor.
Bu “intikamın” Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gelip dayanmasından derin bir kaygı duymalıyız açıkça…
Bu son göz altıların “uygulama yöntemlerinin” ardında “AKP’nin kapatılma iddianamesi” ne kadar etkili, ciddi olarak kuşkuluyum. Gözlerin özellikle Fethullah Hoca Cemaati’ne çevrildiğini de, hatta hükümet çevrelerinden çok Fetullah Hoca çevresine dikkat edilmesi gereği, ilk kez ciddi olarak çıktı ortaya. Lakin “Hocafendinin” yakın çevresinin nasıl bir yol izleyeceğini de merak ediyorum. 58 yıllık “karşıdevrim” kadrolaşmasının üzerine bir de 20 küsur yıllık “hocafendi” etkileri eklenince, tüm Kemalistlerin oturup önce ciddi bir özeleştiri yapma zorunluluğumuz doğuyor.
Öte yandan Silahlı Kuvvetler cephesinde hâkim “sessizliğe” rağmen, bazı genç subaylar arasındaki uzun süreli rahatsızlıklar hafta sonu “gerekli yerler” tarafından “not edilmeye” başlanmış. Bazı çevrelerde kaygılar öylesine arttı ki bir önceki Cumhurbaşkanımız Sezer ile Ege Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da “görüşlerine” başvurulabileceği konuşuluyor.
Hele Cumartesi günü Milliyet Gazetesi’nin internet sitesine düşen bir haber, açıkçası tüm Kemalist aydınların evlerinde birer çanta hazırlama gereğini doğurdu gibi… 22 Mart 2008 saat: 17.06’da güncellenen Milliyet sitesinde İlhan Selçuk’un gözaltına alınma gerekçesi yayınlandı. Haberde aynen şu cümleler vardı:
“Star Tv ana haber bülteninde verilen son dakika haberinde, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün İlhan Selçuk hakkında düzenlediği gözaltı emrinin gerekçesinin, “Örgüte üye olmaksızın örgütün amaçlarını bilerek örgüt adına vazife yüklenmek” olduğu bildirildi.”
Siz ne düşünüyorsunuz bilmem ama yüreği “ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye” diye atan her yurttaş, iddia edilen bu gerekçeye göre her an “Ergenekoncu” diye günün herhangi bir saatinde “merkeze götürülebilir”!
İzmir’in “Yerel” Televizyonları Üzerine…
“Derin Gözaltılar” medya da tabii ki yoğun tartışma yarattı. Ulusal medyada birkaç TV dışında “büyük bir hareket” görülmezken beni en çok şaşırtan, ülkenin rejimini ilgilendiren bu olayların İzmir televizyonlarında “expo” kadar yer bulmadı. İsterdim ki Mustafa Kemal’in sevgili şehri İzmir’de ciddi söylemlere önder olsun televizyonlar. Lakin öte yandan İzmir televizyonlarımızın “kapasitesini” düşünüyorum da, galiba bu satırları yazmakla hata ediyorum sanırım. Yazık… Vallahi yazık…
Aziz Bey’e de Ekrem Bey’e de Teşekkür…
Paris’te EXPO oylamasının yapılacağı 31 Mart günü için İzmir’den Paris’e yoğun gidişler olacak. Tüm soru işaretleri bir yana, kentimin ve ülkemin bu oylamadan uğurla çıkmasını diliyorum yürekten. Gideceklere de şimdiden iyi yolculuklar… Üst üste biraz da eleştiren EXPO yazıları yazınca yine bazı “tuzu kuru masalara” malzeme olduk. Benim yaşamımın nasıl sürdüğünü bilmeden, yüzüme karşı “dostça” arkamdan ise “akrepçe” davranan utanmazlara alıştım artık. Ama bu satırları da yazmak zorunda kaldığım için üzgünüm gerçekten. Paris’e davetlileri değil, Yürütme Kurulu adı verilen “seçkinler grubunun” kriterlerini merak ettim ben. Ve yazdım da… “Davet edilmediği için çıkıntılık yapıyor” demiş bir utanmaz… Sadece güldüm, ancak söyleyenin konumuna binaen söylemeliyim ki gerek Belediye Başkanı Kocaoğlu’ndan gerekse İzmir Ticaret Odası Başkanı Demirtaş’tan ayrı ayrı davet aldım. İkisine de ayrı ayrı teşekkür edip özel durumumun uygun olmaması nedeniyle davete icabet edemeyeceğimi bildirdim. İkisi de sağolsun. Çok isterdim gidebilmeyi, gidebilseydim de “lay lay lom” yazmayacağımı bilirsiniz. Lakin dedim ya “özel durumum” başkaları gibi “4 X 4” değil ne yazık ki…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.