“Ahh be Hasan Tahsin…”

“Ahh be Hasan Tahsin…
Gideceksin ve hakkın olan kenti, sokakları, insanlarını kargalara, akbabalara bırakacaksın…
Kitapta, anlayışta pes etmek var mı?
Doğrunun kalesinin yıkıldığını gördün mü?
Böyle için kabarmasın.
Ne çocuğun üzülsün, ne sahtekârlar sevinsin. Böyle isyan ederek korkak, yalaka, ikiyüzlülerin amaçlarına araç olma. İstedikleri bu.”


“İzmir’i artık sevmiyorum” demiştim geçen kez. Evet, hala sevgimi sorguluyorum. İstesem de unutamam, “defterden” silemem bu kenti. İzmir’i sadece kendinin, eşinin, kardeşinin, kankisinin “cüzdanı” için sevenlere “terk” edemem. Ben bu kenti “vicdanımla” sorguluyorum. Ben “maddeye” değil “manaya” inananlardanım. Ben “elbet bir gün” diye bitiririm her karamsar cümlemi…
Kavgam halkı sevmediği halde “seviyormuş” gibi yapanlarla…
Kavgam söyleyecek sözü olmadığından, şerefsizliği, satılmışlığı, korkaklığı, uşaklığı ortaya serilmesin diye dedikodu, iftira, fitne, fesat üretenlerle…
Kavgam inanmadığı halde “inanıyormuş” gibi yapanlarla…
Kavgam insanları o küçücük ve iğrenç beyninde sınıflara ayıranlarla…
Kavgam “ekmek hakkıyla” rızkla oynayanlarla…
Kavgam bu güzel ülkenin bu güzel şehrin yurttaşlarına “adam” gibi yaklaşmayıp, kibirle bakanlarla…
Lakin bugün için güç onlarda… Ama yarın?
Yarın da Allah büyük! Ne demişler? “Güzelim deme bir sivilce, zenginim deme bir kıvılcım yeter!”… Ya da ne demişler “Ne oldum deme. Neydim, ne olacağım diye sor sık sık kendine!”…

Geçen yazıda “İzmir’i sevmiyorum” dediğimde gelen bir e-postayı paylaştım sizinle yukarıda. Bana o satırları gönderen, inanın bana “sıradan” biri değil… Bir zamanlar onunla da “kavga” ettim. Sevmedim. Belki o da sevmedi beni… Olur ya, belki de nefret etmiştir benden. İzin almadığım için adını da yazmıyorum. Ama çoğunuz çok yakından tanıyorsunuz onu. Şimdi o sade, mütevazı yaşamında tam bir şeref abidesi gibi yaşıyor. Vefayı yaşamına dört dörtlük sokmuş kaç kişi var ki bu dünyada? Hele de bükülmeden, değişmeden… Ama o aynen böyle yaşıyor. Bu satırları okuduktan sonra yine kendi kendime “yanlış anlaşıldım” dedim. Lakin ne fayda. Ama ben bugün gerçekten kime “abi” diyeceğimi öğrendim. “Abi” dediklerimin, kendilerini “kankilerin” ortasında telef etmesine kahrolarak “gerçek abimi” selamlıyorum buradan. Terk etmek yok İzmir’i… Türk İzmir’i… Atatürk’ün sevgili İzmir’ini… Bundan sonra kocaman bir mücadele var önümde… Sakin sakin, kırmadan, dökmeden, unutmadan, unutulmadan, insanca ve sonuna kadar “manalı”… Sakın beni yalnız bırakmayın. Sakın diyorum sevgili canlarım. Lakin yol uzun, zaman belki de çok kısa.

Kent-Yaşam’a kardeş geldi: Son Kurşun’a bir tıklayın!

Hüseyin Erciyas’a nasıl borçluyum anlatamam. Ben daha TV programı yaparken soktu aklıma bu fikri. Bazı izleyicilerim, okurlarım da söylemişti ama benim gibi bilgisayara güç bela alışan biri için “internet sitesi” hakikaten zor bir işti. Bir gün, hem de TV programı bittikten neredeyse bir yıl sonra, gencecik bir izleyicim benim için “pat” diye bir site kurdu. Ben de içini doldurmak zorunda kaldım “pat” diye. O yukarıda yazdığım “mücadele” için uygar bir yol olacak bu site. www.sonkursun.net sitemizin adı. Önerilerinizi, katkılarınızı bekliyorum. Kent Yaşam’ın biraz da “haylaz” kardeşi olacağını garanti ediyorum şimdiden. “Sonkursun.net” sessiz çoğunluğun ses çıkaracağı bir site olacak, söz. Bu site “sabah resimlerinde” ne yapıyorsam, onu sağlayacak, söz. Artık devamını da, hem şimdi bir “tıklayarak” siz görün. Ayrıca 17 Eylül pazartesi gününden itibaren hafta içi her gün Ege TV’de 13.00 haberlerinin içinde 15 dakika “günlük yorum yapacağım. Ne diyeyim “Allah utandırmasın”. Değişmeden, aynen “bildiğiniz gibi” umarım…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın