Kemal Karataş’ın beklentisi

CHP İl Başkanı Kemal Karataş yaptığımız sohbette net ifadeler kullanmamaya özen gösterdi.
Karataş’ın beklentisi; kırmadan, dökmeden sessiz değişim.
Ayrıca;
Çağımızın artık değişimler geçirdiğinden söz etti.
Göreve bir şekilde atanan kişinin, başarılı olabilmesi adına önünün açılması gerektiğini altını çizdi.
Hatta bu gereklilikleri bir bir sıraladı.
Neydi bu gereklilikler;
“Atanan bir başkanın önünü kapamak adına direniş göstermek, az gelişmiş ülkelerde olur. Demokrasileri içine sindirmiş ülkelerde, yani gelişmiş ülkelerde bu anlayış yoktur.
Çağın demokrasi anlayışı budur.
Çağın başarı anlayışının altında bu yatmaktadır.”

Bu gereklilik gibi sunulmak istenenler sonrası;
1- Sayın Kemal Karataş’ın bu gerekliliklerini iyi irdelemek lazımdır.
2- Özelikle az gelişmişlik ile çağdaş ülke anlayışının ne olduğuna iyi bakmak lazımdır.
3- Türkiye demokrasisi bir yana, parti içi demokratikleşmenin ne şekilde dışa yansıdığına iyi bakmak lazımdır.
Ben Sayın Kemal Karataş’ın sunduğu bu gerekçelerinde ‘haklıdır’ diyemem.
Örneğin;
Partiler demokratik kitle örgütleri midir?
Demokrasilerde alt yapı üst yapıyı belirler mi?
Eğer alt yapı suskun çoğunluk sayılacaksa; üst yapının alt yapı üzerinde ki baskıcı ve dayatmacı anlayışının karşılığı nedir?
Yukarıda sıraladığım sorularım karşılığını verebilecek kim olacaktır bilemiyorum tabi.
Sayın Karataş’ında net yanıtlar verebileceğini düşünmüyorum.
Belki de işine gelmeyecektir.
Gelme yedebilir.
Doğaldır.
Ancak;
Bu sorularımdan sonra hala az gelişmiş bir ülkenin az gelişmiş vatandaşı isem; ben bu şartlarda çağdaş olmak istemiyorum. Bence sözde demokrasiden söz edenler, çağdaş olmaya devam etsinler.
Ama;
İzmir’de parti içi alınacak kararlara bakıldığında, sizin adınıza kararlar verecek yönetimleri seçtikten sonra da bakıyorsanız, neyi seçmiştik?
Sorusunu soruyorsanız; bu çağdaşlık falan değil, açıkçası demokrasinin soysuzlaştırılmasıdır…

Bir bardak suda fırtına

Hafta içerisinde bir bardak suda fırtına koptu.
Kocaoğlu “Son yirmi yılda biriken borçların ne kadarının ödendiğini açıkladı”.
Her kafadan bir ses çıktı.
“Müflis” dedi. “Rahmetli Piriştina’ya dil uzatıldı”.
Aslında söylenmek istenenin ne olduğuna bakılmaksızın,
Suskunlar kış uykusundan uyanma şansı buldu; ‘Yağdılar gürlediler’.
Rahmetli Piriştina’nın ölümün ardından yapılan meclis toplantısına, gülücükler dağıtarak giren, belki Aziz Kocaoğlu ile de çalışabileceğini düşünen isimler, yani; siyaset sahnesinden kaybolanlar dokuz sütuna manşet bile oldular.
Bu gelişmeler sonrası şu kısadan hisse aklıma geldi.
Baş Zebellah, cehennemde kazanları geziyormuş. Her kazanın başında elinde tokmak bir gardiyan bekliyormuş.
Baş Zeballah sormuş; “Bu gardiyanlar ne yapıyorlar?”
“Efendim yukarıya çıkmayı başaranların kafasına vurup, kazanın dibine geri yolluyorlar”.
Birkaç kazan gezilmiş.
Diğer bir kazana gelindiğinde kazanın başında gardiyan yokmuş.
Baş Zebellah sert bir dille; “bu kazanın başında neden gardiyan yok?”
“Efendim bu kazan Türkiye kazanıdır. Bu kazana gardiyan koymaya gerek bile duymadık. Bu kazanda kim başarıp yukarı çıkmak isterse, aşağıda kalanlar muhakkak onu ayağından tutar dibe çekerler”.
Proje değil, makyaj diyesim geliyor ama; neyse.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın