Suçlu ayağa kalk!

SEÇİMLERİN ardından iki hafta geçti. Ortaya çıkan tabloya göre kimi partiler durum değerlendirmesi yaptı. Nerede yanlış yaptıklarını, eksikliklerini masaya yatırdı, görmeye çalıştı.
Kuşkusuz herkes, kendi gözlüğüyle baktı sonuçlara…
Örneğin; seçimde umduğunu bulamayan partilerin başında gelen CHP’de sonuçlar Parti Meclisi’nde değerlendirildi.
Yanlışın nerede yapıldığı tartışıldı.
Ama…
Kimse, Genel Başkan Deniz Baykal’a ve Merkez Yönetim Kurulu üyelerine toz kondurmadı.
Suç, başka yerlerde arandı.
Medya, günah keçisi ilan edildi.
Kimse, suçlunun kendi içlerinde olduğunu söylemek istemedi, söyleyemedi.
Oysa, bu partiye ve sosyal demokrat düşünceye yıllarca emek veren pek çok isim, yanlışın tepeden tırnağa CHP yönetiminde olduğu görüşünde birleşiyor.
Partinin, halktan koptuğunu, soldan sağa kaydığını savunuyor.
Halkın isteklerine yanıt vermeyen bir partinin de doğal olarak büyüyemeyeceğini ifade ediyor.
Nitekim, halktan kopulduğunu söyleyenlerden biri de Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu.
Bakın Kocaoğlu, Milliyet EGE’deki röportajında ne diyordu:
”Örgütlerde ciddi halktan kopuş görüldü. Bu süreç hızlanarak devam etti, siyaset yapma olanağı da dar bir çevrenin elinde kaldı. CHP’nin kadroları şu anda azımsanmayacak oranda halktan kopuktur. CHP örnek olan, inisiyatif kullanabilen, toplum liderliği yapan unsurlarını kaybetmiştir. Bence esas düğüm noktası buradadır. Siyaset yapma anlayışında belirgin bir kötüye gidiş olmuştur. Bunlar düzelmeli.”
”Görünen köy kılavuz istemez” diye boşuna söylememişler.
Partide yapılan yanlışları bu sütunlarda sık sık dile getirdiğimiz zaman, ”kötü adam olduk”, ”CHP düşmanı” ilan edildik.
Baykal’a ”Sen hep haklı çıktın” diyen CHP’lilerin, aynı sloganı asıl benim ve benim gibi düşünenler için söylemelerini beklemiyorum.
Çünkü…
Biz sadece uyarı görevimizi yapıyoruz.
Partideki iletişimsizliği, koordinasyonsuzluğu, yapılan yanlışları kısacası beceriksizlikleri daha önce sık sık dile getirmiştik.
Örneğin; seçimlerde CHP’nin İzmir’de il başkanlığına vekalet eden Zikri Dursun, sözde özeleştiri yapıyor ve Genel Başkan Deniz Baykal’ın yanıltıldığını savunuyor.
Dursun, ”Örgüt olarak doğru bilgi aktarsaydık, iktidar olurduk. Eksiklikler, genel başkanımıza aktarılmadı. Bardağın boş yanı aktarılmadı. Dolu yanı aktarıldı” diyor.
Peki doğru bilgiyi aktarmayan kim?
Ben mi?
Yine siz ve sizin gibiler, genel başkanı bilgilendirmedi mi?
Örneğin; genel başkan İzmir’e geldiği zaman ”İzmir’de durum nasıl?” diye sorduğunda ”Efendim İzmir’de 10+10 çıkarırız” diyen kimdi?
Altıncı sıradan zar zor milletvekili seçilen, şimdi bunu nasıl açıklıyor?
Neyse…
Daha fazla söze gerek yok.
Sonuç ortada…
Bu nedenle herkes yaşananlardan ders almalı.
Yerel seçimlere şimdiden dört elle sarılmalı.
Aksi takdirde, elde ne kale kalır, ne de kapısı.
Benden söylemesi.
Çünkü dost acı söylermiş.

Çağdaş Nasrettin Hoca’yı kaybettik

İSMAİL Sivri… İzmir basınının duayen ismi…
Sevgi ve hoşgörü insanı…
Herkesin sevgilisi, dostu, ağabeyi, babası, amcası, dedesi… Nüktedan kişiliği, güleryüzü ve sevimliliğiyle adeta bir hoşgörü abidesiydi.
Herkesle barışıktı…
Hani derler ya ”karıncayı incitmezdi” diye…
İşte bu söz tam onun için söylenmiş sanki…
Öyle ki; bazen benim yazılarımı okuduktan sonra hemen telefonla arar ”Çağlayan bugünkü yazın çok güzeldi, ancak biraz ağır yazmışsın” diyerek beni uyarırdı. Ardından da, ”Neyse iyi yapmışsın. Benim yazamadıklarımı yazmışsın” der ve kimseyi kırmadan, incitmeden, küstürmeden yıllardır nasıl gazetecilik yaptığını anlatırdı…

* * *

Biz ona genellikle İsmail Amca diye hitap ederdik.
Gazeteye geldiği zaman büyük küçük hepimiz elini öperdik, o da bir baba, dede gibi hepimizin tek tek yanaklarından öperdi…
Sevecen, içten bir şekilde…
Hafızası çok kuvvetliydi İsmail Amca’nın, adeta ayaklı tarih kitabı gibiydi…
50 yıl öncesinin anılarını gün ve tarihi itibarıyla sanki dün yaşamış gibi anlatırdı.

* * *

İsmail Amca’nın amansız hastalığa yakalandığını duyduğum an içimden sanki bir şeyler kopmuştu..
Geçen yıl şiddetli grip nedeniyle yazılarına ara vermişti. Aradan üç-dört hafta geçtikten sonra telefonla arayıp ”İsmail Amca, daha düzelmedin mi? Yazılarına ne zaman başlayacaksın?” diye sorduğumda bana ”Çağlayan, ben kanser olmuşum. Ama hiç önemli değil. Sakın üzülme” diyerek beni teselli etmeye çalışmıştı.
O an ne söyleyeceğimi şaşırmıştım, adeta dilim tutulmuştu. Evine ziyarete gittiğimiz zaman da aynı şekilde morali çok yerindeydi ve gelen ziyaretçileri teselli ediyor, ”Ben çok iyiyim hiç merak etmeyin” diyordu. Çok pozitif, çok neşeli bir insandı.
Nitekim, uzun süren tedavi sonucunda yakalandığı amansız hastalığın üstesinden gelmeyi başarmıştı.
Gazeteye geldiğinde ”Bu hastalığı da yendim ya artık sırtım yere gelmez” diyordu.
En son hafta başında yine gazeteye geldiği zaman neşesi her zamanki gibi yerindeydi.
Yine sohbet etmiştik.
Bana yine yazımı okuduğunu ve çok beğendiğini söylemişti.
İki gün sonra acı haberi aldığımızda inanamadık.
Çünkü…
Ölüm ona hiç yakışmadı.
Seni çok özleyeceğiz İsmail Amca…
Nur içinde yat.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın