Gördüğüm kadarıyla bölgede yaşayanlar da bu güzellikleri değerlendirmişler ama zarar vermemişler, korumuşlar ve sahip çıkmışlar. Bugün Eynal Kaplıcaları artık yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri konumuna gelmiş. Yıllardır gerçekleştirdiğimiz gezilerin durakları arasında Alaçamlar ve Eynal Kaplıcaları da vardır.
Gözde piknik alanı olacak
Özellikle Alaçamlar’ı o kadar çok sevdik ki o bölgede iki kez kamp kurduk yine de tadına doyamadık. Bu kez kendimize yine o bölgede yer alan adı yeni duyulmaya başlayan, ancak gelecek yıllarda hemen her kesin gözde piknik alanları arasında yer alacağını umduğum Martılı Şelaleleri’nden söz edeceğim.

Her biri birbirinden güzel bu köyleri susuzluk önemli derecede etkilemiş ama yine de yeşilliklerinden henüz bir şey kaybetmemişler. Köylerde yaşayanlar çok sıcak kanlı ve cana yakın insanlar.
Patozlar çalışıyor ama ürün az

Bu yıl susuzluğun acısını kötü çekeceklerini söylüyor. Yanlarında çalıştıracak işçi dahi bulamamışlar. Yakınları yardıma gelmiş. Hatta Bursa’da çalışan bir aile dostu grafik tasarımcısı Osman Düzgün hafta sonları gelip patozun başına geçiyor.
Ailenin çalışmasını izledikten, tulumbalarından su çekip serinledikten sonra yolumuza devam ettik. Çevrede yağışsız havanın etkisi kendini göstermiş. Doğada en dayanıklı olan çınar ve meşe ağaçları sararmaya ve yaprak dökmeye başlamış. Bu durum hepimizin canını sıktı.

Türkiye genelinde yaşanan kuraklık Ege Bölgesi’nde etkisini daha çok hissettirmiş. Buğday, pamuk ve üzümde verim düşmüş. Bağlarda yapraklar sararmış. Kuraklık böyle devam ederse gelecek yıl için tarlaların hazırlanması da olası görünmüyor.
Yüz kilo buğdaya elli kilo un
Köylerde konuştuğumuz çiftçiler buğdayda yüzde 40 verim düşüklüğünün yaşandığını Kütahya’da un fabrikalarının 100 kilogram buğdaya 50 kilogram un teklif ettiğini söylüyorlar.
Hatta bölgede sulama amaçlı olarak kullanılan en büyük baraj olan Salihli’deki Demirköprü Barajı’ndan tarlaların sulanması için son kez bir süreliğine su bırakıldığı konuşuluyor. Tüm bunları duymak ve görmek gerçekten çok üzüntü veriyor. Ama biz de şelaleye yani Simav’ın bu özel köşesine ulaşmak derdindeyiz.
Cumartesi sabahı erkenden yola koyulduk ki, sıcak gezinin tadını kaçırmasın burnumuzdan getirmesin. Aykut Fırat, Engin Yavuz ve İsmet Orhon ile bu yıl gerçekleştirdiğimiz ikinci gezi. Mayıs ayında Gölhisar’da kamp kurmuştuk.
Kaymakam tanıtımda kararlı

Kaymakam Ercoşkun, Simav’ın tabiat turizmi yönünden son derece zengin potansiyele sahip olmasına karşın bunlardan yeterince yararlanamadığını söylemiş. Çok haklı. Gerçekten Simav ilçesinin dört bir yanı Abant’ı aratmayacak güzelliklerle dolu ve piknik alanlarına sahip. Ancak 1400 rakımlı Akdağ’ın zirvesindeki Martlı Göleti ile Martlı Şelalesi’ni kimse bilmiyor.
İki ay sonra gelen rahat uyku
Öğleden sonra Martlı Göletine ulaştık. Ulu çam ağaçlarının altına çadırlarımızı kurmaya başladık. Çadırlarımızı kurduğumuz bölgenin hemen yanından akan sular bu kampın bir hayli keyifli geçeceğinin işareti. Aylardır İzmir’in sıcağında şöyle keyifli bir uyku çekememiştik. Gece büyük bir olasılıkla uyku tulumlarının içine gireceğiz gibi görünüyor.

Akşam güneş batmadan yemeğimizi yedik, şarabımızı içtik hafif-hafif esen rüzgarın etkisiyle ve yol yorgunluğu ile çadırlarımıza çekildik. Yanı başımızda akan suyun sesiyle uykuya daldık. Cep telefonundan kurduğum saat 18.00’de çalmaya başladı. Yarı uyur, yarı uyanık diğer arkadaşları da kaldırdım ve çevreyi tanıma turumuza başladık.
Yaban domuzları geziyor

Bölgeye gitmek isteyenlere bir hatırlatma yapalım. Simav Kaymakamı o kadar güzel yönlendirme yapmış ki, her tepenin her zirvenin adını gösteren levhalar yerleştirilmiş yol üzerine. O levhalar olmasa değil Martlı’ya ulaşmak ormanda yolunuzu kaybedersiniz, tesadüf sonucu bulurlar sizi.
Havanın kararmasıyla birlikte yine kamp ateşimizi önlemler alarak yaktık. Çevre o kadar kuru ki, küçük bir dikkatsizlik, sonu felaket ile biten yangınlara neden olabilir. Yatmadan önce hafif yiyecekler atıştırdık. Ve ilk kez aylar sonra çadırın içinde üşüyüp uyku tulumlarına sarılarak uyumanın keyfini yaşadık. İki aydır İzmir’in sıcağında sanki ateş topunun içinde yaşıyorduk.
Şelale küresel ısınmadan payına düşeni almış

Zaten bu gezilerin en hüzün veren tarafı da çadırları toplamak. Keyifle kurduğunuz ve uğraştığınız çadırları birkaç dakika içinde söküyor ve çantaya koyuyorsunuz. Kampların dönüşü can sıkıcı. Eşyalarımızı topladık. Aracımıza yerleştirdik. Yola çıkmadan önce göletin etrafında son kez turumuzu attık.
Güzel, huzurlu ve dinlendirici bir hafta sonu geçirdik. Ama Martlı Şelalesinin aktığını göremediğimiz için üzüldük. Çünkü öyle umutlarla gitmiştik ki, yanımıza mayolarımızı almış ve şelalenin altında serinleyeceğimizi hayal etmiştik. Martlı Şelalesi de küresel ısınmadan payına düşeni almış.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.