Sıra sıra tabutlar…

Konak Meydanı’nın kaderinde onlarca minik yavrumuzu ebediyete uğurlamak da varmış… TV ekranından izlerken nasıl kahrolduğumu, nasıl tükendiğimi ve nasıl öfkelendiğimi varın siz tahmin edin. Eminim ki sizler de benim gibi kahırlı bir öfke içindesiniz. Yanıt bekleyen soruların artması, böyle bir cinayetin hatta katliamın son bulacağına ilişkin ciddi kuşkularımız birbirini izliyordur; eminim!

Dedim ya, o okulu biliyorum. Müdürünü tanıyorum. O okulu kaç kez ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Ama aklım almıyor. Ölüm bir mutlak sondur ama… Böylesini kabullenemiyorum. Allah hepimize bir beyin bir yürek verdi, yalan mı? Ülkemin hatalarının faturalarını hep minikler ödüyor yahu, anlayan yok mu bunu? Allah yavrusunu kaybedenlere sabır versin ama hepimizi de af etsin. Çünkü hepimiz suçluyuz!

Özellikle devlet okullarının son yıllardaki yozlaşmaları, eğitimin “paraya” havale dilmesi, öğretmenlere “tahsildar” muamelesi yapılması. Ulaşım politikalarında üç beş otomobil, lastik fabrikatörünün kollanması adına demiryolu ve havayolu ulaşımının göz ardı edilmesi, ehliyet verme sisteminin kokuşmuşluğu, denetim zafiyeti, tembellik, ilgisizlik, akılsızlık, yüreksizlik o “tabutların” çoğalmasına neden değil mi?

40 kişilik otobüse 60 kişinin bindirilmesi hangi şeytanlığın ürünü?
Bu geziye “onay” verenlerin Allah’tan korkusu, kuldan utanması yok mu? Neden “dakika dakika” ve somutça denetlemediler? Neden her şeyi “kâğıt üzerinde” onayladılar? Neden anlaşılan otobüs değil de ne olduğu şüpheli otobüse binildi? Kim bindirdi? Şu “45 plakanın” bir başka “sırrı” var mı?

Soru çok. Yaralıların içinde benim de akrabam var. Babasının, annesinin, amcasının, babaannesinin, ağabeyinin yol boyunca kaygılarını telefonla yaşadım. Kalktım Çimentepe’ye gittim, gördüm. Okula “uzaktan” baktım. O her Çimentepe’ye gidişimde “çay içmeye” uğradığım Zafer İlköğretim Okulu’nun duvarları da ağlıyor, isyan ediyordu ihmalkarlığa, duyarsızlığa, vurdumduymazlığa…

İzmir’de böyle bir felaket hatırlamıyorum. Lakin tüm öfkeme, kahrıma rağmen İzmir’in Valisi’nin yüreğine, belediye Başkanının yüreğine, Ticaret odası başkanının yüreğine helal olsun. “Mecburiyetleri” olmadığı halde insanüstü bir yaklaşımla ilgilendiler. Programlarını iptal edip kaza yerine kadar gittiler. Cenazelerle, yaralılara sahip çıktılar. Hem de öyle telefonla değil ha, bizzat.

Yazık ki “giden” gelmeyecek. Ama Milli Eğitim Müdürü Kamil Aydoğa’nın nasıl içten kahrolduğuna tanık olduğum işçin söylüyorum. Tüm kent dışı gezileri durdurun, hepsini mercek altına alın, Emniyet Müdürlüğü trafik hizmetleri bu işi didiklesin. Koskoca İzmir’de taşıma şirketi yok da, Manisa’dan ne olduğu belli olmayan araçların “sırrı” çözülsün.

Acı çok taze daha, ama unutulmamalı. Başta İzmir medyası olmak üzere Allah’tan korkan, kuldan utanan her yurttaşa “sorgulama” ve “bu olayı unutturmama” görevi düşüyor.

Gidenlere rahmet, kalanlara sabır dilerken Allah’tan; tekrar ediyorum ki hepimizi Yüce Yaradan af etsin!

Yeni bir başlangıç!

Canlarım, bugünden itibaren (16 Nisan 2007) yeni bir göreve başlıyorum. Bu yüzden de YENİGÜN Gazetesi’ndeki yazarlığımdan ayrılmak zorunda kaldım. Artık o çok özlediğim ana mesleğim televizyon haberciliğine dönüyorum. Bugünden itibaren EGE TV Haber Koordinatörlüğü görevini devralıyorum. Kent Yaşam’daki yazılarımı sürdüreceğim. Çünkü bu site benim “parçam” oldu. Hüseyin Erciyas “Yazma artık” diyeceği güne kadar buradayım. Yeter ki Allah ömür versin, sağlık versin. Aman benim için dua edin.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın