Değişimi isteyenler de, değişme direnenler de kentlerine sahip çıkıyorlar ama birincilerle ikincilerin kent sevgisi arasında çok büyük bir fark var. Birincilerin kent sevgisi insan sevgisinden kaynaklanıyor; ikinciler ise kenti değil alışkanlıklarını seviyorlar ve bunu kent sevgisi ile karıştırıyorlar.
Filmi izlerken, bir yandan da İzmir’i düşündüm. İzmir, son yıllarda ciddi bir değişim yaşıyor. Bu değişimi isteyenler, alkışlayanlar olduğu gibi karşı çıkanlar, değişimden hoşnut olmayanlar da var. “Bir kent neden ve nasıl değişir? Bu değişimi kimler, niçin ister; kimler, niçin istemez” türünden sorulara hiç yanıt aradınız mı? Bu tür soruların yanıtı, değişim olarak nitelenen iş ve işlemlerin niteliğinde gizlidir.
1950’li yılların sonunda, Urfa’nın Birecik ilçesinde, o yıllarda Türkiye’nin en uzun karayolu köprüsü yaptırılır. İnşaat sırasında şantiye şefi mühendis öldürülür. Mühendisi öldürenlerin, Fırat nehri üzerindeki köprü yapılmadan önce burada karşıdan karşıya geçmeyi sağlayan sal işletmecileri olduğu yörede hala anlatılır. Kendilerine sorsanız, o dönemdeki sal işletmecilerinin Birecik’i en az öteki Birecikliler kadar sevdiklerini söyleyeceklerinden hiç kuşku duymuyorum. Oysa köprü, Birecik’i öylesine değiştirmiştir ki, bu değişimi saptayan hiç kimse, köprünün yapımını engellemeye çabalayan sal işletmecilerinin Birecik sevgisine inanamaz.
İzmir’e çok uzak bir yerden ve günümüzden yıllar önce yaşanmış bir örnek olayla açıklamaya çalıştığımız bu konu hemen her kentimizde sıkça yaşanan birçok olayda sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Değişimin ne olduğunu, doğrultusunu ve sunduğu yenilikleri ortaya koyduğumuzda, bu değişimin niteliğine göre neyin siyah/beyaz, neyin renkli olduğunu kolayca görebiliriz. Bu yöntem aynı zamanda, kentlerimizde ve çevremizde kendisini rengârenk göstermeyi beceren nice siyah/beyaz insanla birlikte olduğumuzu da bütün açıklığıyla gösterecektir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.