Türkiye Kıbrıs’ta Rumlar gibi “kahpelik” mi yapmıştır? Komşularını mı “kesmiştir”? Rum çocuklarını “küvette mi katletmiştir”? Ama Rumlar ve özellikle Papadapulos denen elin kanlı adam, Akritas’ın “iki numaralı” adamı olduğu zaman, Türkleri “75 dakikada yok edeceğini” açıkça ilan etmiştir. Türkiye ise dünden bugüne, bu Papadapulos denen adamın “ne olduğunu” gözler önüne sereceğine, Rumların 1974’e giden süreçte olanı gizlercesine, orada verdiği şehitleri yok sayarcasına “teslimiyeti” kabullenmesi, her şeyden önce “günahtır”! “Günahın” ne olduğunu da AKP benden daha iyi bilir.
Hükümet Kıbrıs konusunda “tek başına” tek kelime bile edemez!
KKTC için “parmağını” kıpırdatmayanlara “şirin” görünmek için bırakın “bir” liman açmayı, varlıklarını kabul etmek, muhatap almak bile züldür! Hükümet Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetidir, Türkiye’ye bilgi vermeden, ABD’ye ya da AB’li ibişlere selam bile veremez! Peki, “verirse” ne olur? Cevabı siz düşünün derken, AKP’ye önerim bugünlerde ATV’de oynayan “Hatırla Sevgili” dizisini izlemesi! Ama ne yazık ki sözde sivil toplum örgütlerinin AB fonlarının bunca “ilgi” gösterdiği, Türk tarihinin “masal”, Mustafa Kemal’in de “masal kahramanı” olarak görüldüğü, siyasal partilerin “halktan uzak” politikalar sergilediği, yurttaşların “güncel sıkıntılara” gömüldüğü süreçte, sanırım yine, ben ve benim gibi yazıp düşünenler “zararlı” çıkacak! Böyle bir “zarar da” başım gözüm üzerine!
Dondurmam Gaymak mı?

Şimdi de Türk Dil Kurumu sözlüğünden “geyik muhabbeti” ne demekmiş onu okuyalım: “Yararsız, uzun uzadıya konuşmak”
“Bir Ege geyiği” sözüyle ne demek istendi bilemem. Bu sözle “doğabilecek” büyük sermaye tepkileri önlenmiş olabilir mi, onu da bilemem. Ama bildiğim ve “şimdilik” söyleyebileceğim bir tespitim var. Öyle ya da böyle “milli sigortamız esnafımızın” dramı şu ya da bu şekilde beyaz perdeye yansımaya başladı. Umarım “geyik” olmayan “gerçekler” de iş işten geçmeden yansır!
Konak Meclisi’nde garip tartışma
AKP’nin İzmirli “Liberal Düşünce Şubesi” Yayla’yı getirdi, konuşturdu, bir güzel dinledi. Yayla da iktidar partisinin panelinde konuşmanın rahatlığıyla saçma sapan zırladı durdu. Konuşması bitince sanırım “alkış da” aldı. Ali Aşlık’ın da “çıkıp gitmesinin” bir “tepki” olamayacağı olsa olsa “çekimserlik” olacağı açık da, Konak Belediye Meclisi’ndeki AKP’li muhteremlerin, Yayla yüzünden “özür dileyeceklerine” konuyu evirip çevirip Selçuk Ayhan’a getirmeleri hiç hoş değil. Söylemek istemiyordum ama söyleyim. İzmir Cumhuriyet savcılığı şu Yayla ile ilgili, “panel düzenleyenlerle” ilgili soruşturma açtı mı açmadı mı? AKP İzmir İl Başkanlığı Gençlik Kolundaki Yayla’ya yakınlığı ile bilinen “genç ve müteşebbis” muhteremle ilgili “iç soruşturma” açtı mı açmadı mı? Yayla’nın ne olduğu, neci olduğu İzmir’de belli olmadı. CHP’nin de bu işin peşine düşmesi de doğal bir davranıştır. Ama doğal olmayan nedir biliyor musunuz? AKP’nin “sessizliği” ve AKP’yi “hariç” tutarak sadece Yayla’ya yüklenenlerin samimiyetsizliği.
Salih Göçmen de Uğur Yelekli de doğru olanı yaptı. Atatürk’ü savunmanın da yeri “her yerdir” Konak Belediye Meclis oturumu ise Atatürk’ün “daha çok” hatırlanması gereken bir yer olmuştur!
“Gitmek” isteyene bir çift söz!
Bu günlerde bazı “efendiler” yatıp kalkıp “İzmir’e geldiğime pişmanım, İzmir’e bir şey yaptığıma pişmanım” diyorlarmış. Ve de “harbiden” ayıp ediyorlar. Kim nereye neden gitmek istiyor “iyice araştırılması” gerekir ki ben buna “talibim”! Ancak bu sözleri edenlerin, bugüne kadar ki servetlerini borçlu oldukları canım İzmir’ime haksızlık etmemelerini isterdim. Öte yandan ısrarla İzmir’e yatırım yapan, İzmir’den başka yerlerde işleri olsa da “ben İzmir’den gitmem” diyenleri de saygıyla selamlıyorum! Çünkü onların sayısı, “gitmek isteyenlerden” çok. İnanmayana tek tek isim verebilirim!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.