Nisana kaldı

Sağlık Bakanlığı, İzmir’de aile hekimliği sisteminin 2007 Ocak’ta başlamasını istiyor, hatta bu konuda baskı yapıyor. Ama zaman daraldı, yeni yıla iki ay kaldı. Aklı selim sahipleri, aile hekimliğinin ayakları yere basmadan uygulanmaya koyulması halinde sağlık sistemini çökerteceğinden o kadar korkuyor ki…
Sistemin ayaklarının yere basması da zaman alıyor, başta otomasyonla ilgili ciddi endişeler var.
Bir taraftan eğitim çalışmaları sürüyor. Çünkü özelden ve kamu hastanelerindeki uzmanlardan aile hekimi olmaya beklenmedik talep var. Bir şekilde sisteme girebileceklerini düşünen bu hekimlerle ilgili eğitimlerin de tamamlanması fırsat olarak görülüp, ocak startı nisana bırakılmış durumda.
Üstelik kuş gribi alarmı var.
Acil eylem planı içinde aile hekimliğinin yeri yok, hala sağlık ocakları geçerli. Aile hekimliğine geçilirse işin bu tarafı kötü olacak. En iyisi ertelemekmiş, o yapıldı.
İlkbahar mı sonbahar mı derken bir bakarsınız seçim arefesi …
Ne olur? Ne olur…

Geciken adalet…

Gazetelerde okumuşsunuzdur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Reklam Kurulu, kelliğe çare olarak sunulan kremden kolesterolu düşürdüğü iddia edilen yiyecek-içeceklere kadar abartılı, yanıltıcı ürün reklamlarına binlerce YTL ceza kesti.
Ağız ve diş sağlığı konusunda yayınlanan başta macun olmak üzere ürün reklamlarının yakın takipçisinin hatta belalısının İzmir Dişhekimleri Odası olduğunu da bilirsiniz.
Kurula yaptıkları şikayetler sonucu pekçok macun ya da dişleri koruduğunu savunan ciklet reklamlarını yayından kaldırttılar, eski lirayla milyarlarca ceza uygulattılar.
Çok değil bir hafta on gün kadar önce İzmir Dişhekimleri Odası, macunu “ilaç” gibi gösteren iki ürünün reklamına daha ceza yağdırttı. Ama sevinemediler. Çünkü yaptıkları şikayetin üzerinden tam 13 ay geçmişti. Yani 2005 Ağustos’ta yapılan şikayet 2006 Ekim’inde sonuçlanmış. O yüzden Oda Başkanı Turgan Ülker, “Bu sürede reklamın doğal ömrü bitmiş, firma istediği pazarı elde etmiş, halk sağlığına zararını vermiş oluyor. Geciken adalet adalet değil” diye yakınmakta haklı.
Reklam Kurulu’nun tüketicilerin mağdur edilmemesi için harekete geçiyor ama…
Atı alan da Üsküdar’ı geçiyor.

Taksit taksit işgal

Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin yıllardır gözü, SSK’dan devredilirken Atatürk Eğitim Hastanesi’nin kullanımına verilen Merkez Dispanseri’nde. Binalar eski ve yetersiz olduğu için poliklinik yapılmak üzere bu binayı istiyorlar. Nitekim başhekim Vedide Tavlı, Sağlık Bakanı Recep Akdağ geldiğinde bir yolunu bulup bir bölümünü poliklinik olarak kullandıkları binaya ihtiyaçları olduğunu bir kez daha tekrarlamıştı. Hatta dispanserciler bu talebi öğrendikten sonra tepki göstermiş, “Buranın kayıtlı, yoluna aşina 400 bin hastası var, nereye gidecek bunlar” diye de kamuoyu yaratma çabasına girmişlerdi. “Hastaları düşünüyoruz…” diye. Pek inandırıcı gelmese de bir yerden tutturmaya çalışıyorlar. Yani iki kurum arasında “dispanser bizim olmalı- kalmalı” mücadelesi gizliden gizliye sürüyor.
Bu arada yoğun çabalardan sonra dispanserin bir katı daha kullanımına verilen Çocuk Hastanesi, binayı içten işgale devam ediyor. Bu savaştan kim galip çıkacak bilinmez ama poliklinikler hastanelerin ciddi gelir kaynağı. Çocuk Hastanesi doktorları, yönetimin hastane içinde de poliklinikleri artırmak için çabaladığını, bu yüzden genişletilmesi gereken bazı birimlerin “kımıldayamayacak” hale getirildiğini söylüyorlar. O yüzden de dispanser binasını herkesten çok istiyorlar; “Aksi takdirde hastane sırf para kazanılsın diye poliklinikten başka bir şeye el atmayacak” diye yakınıyorlar. Dispanseri kime verelim? diye düşünüp karar vereceklere iletilir.

Ağzı olan konuşuyor

Geçtiğimiz günlerde Bodrum’da beyin ölümü gerçekleşen bir İngiliz gencin organları bağışlandı. Organlar süratle ihtiyaç bildiren hastanelere ulaştırıldı. Organları Türk hastalara hayat aşısı oldu.
Nakil haberlerini gazetelerden okumuşsunuzdur. Bu haberleri yüksek sesle okuyanlardan biri (Ne FM ise) bir radyo kanalının program sunucusu olmuş.
Mışlı yazıyorum çünkü EÜ Organ Naklı Merkezi koordinatörlerinden Dr. Şükriye Alyanak iş çıkışı saat 18.00 sularında arabasının radyosunu açtığında karşısında bu sesi ve yorumu bulmuş.
Yani hangi radyo kanalı, hangi program hangi sunucu bilmiyor, aktaramadı. Çünkü sunucunun, “İngiliz bir gencin kalbi bir Türk’e takılmış, uyanınca bir de bakarsınız İngilizce konuşur! Ve ardından da böbrek için uygun hasta bulunamamış. Siz kullanmayacaksanız bize gönderin!” gibi her türlü eleştiriyi hak edecek cinsten iki yorumu duyar duymaz radyoyu kapatmış. Tepkisini doğal bir refleksle göstermiş. Ama şimdi bin pişman. Bu densizin kim olduğunu öğrenemeyip ona yaptığının ne büyük bir saygısızlık olduğunu söyleme fırsatını kaçırdığı için.
Bu yorumlar saygısızlıktan öte bir şey. Eline mikrofonu alan ahkam kesiyor, ağzı olan konuşuyor daha doğrusu konuştuğunu sanıyor, bu zat gibi.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın