“Davulumun ipi kaytan, sırtımda kalmadı mintan”

Çocukluğumun önemli bir bölümünü geçirdiğim Nazilli’deki ramazan günlerini ne zaman düşünsem içimi çok hoş bir sıcaklık ve yoğun duygular kaplar. Bu durumun o yıllarda ramazan ayının yaşanma biçimine karşı duyduğum hoşnutluktan mı, yoksa o yıllardaki çocuk gözüyle algıladığım olgulara yüklediğim anlamlardan mı kaynaklandığını doğrusu bilemiyorum. Bir daha o günlere dönmem olanaksız olduğu için sanırım bunu hiçbir zaman da bilemeyeceğim.

O zaman da sabaha karşı sokaklarda davullar çalınır ve insanlar sahur için uyandırılırdı. Sokağa giren davulcu ağır ağır ilerlerken durduğu evin önünde davul eşliğinde maniler söyler; bahşişini aldıktan sonra biraz daha ilerler, bir başka evin önünde dururdu. Ramazanda davul sesiyle uyanmak, iki katlı evimizin sokağa bakan üst kat penceresine koşup, davul sesi yaklaştıkça uyanan komşularımızın pencerelerinde rasgele yanan ışıkları; her ışık yanan pencereden neşeyle sarkan mahalle arkadaşlarımı görmek, gecenin karanlığında ilerleyen davulcunun karaltısıyla heyecanlanmak –neden bilmem- bana anlatılamaz güzellikte duygular yaşatırdı. Davulcu her gece bizim pencerenin altında mutlaka durur ve devamını şimdi anımsayamadığım;
“DAVULUMUN İPİ KAYTAN
SIRTIMDA KALMADI MİNTAN”
diye başlayan maniyi sonuna kadar okur, 20 kuruş bahşişi hak ederdi.

Aradan ne çok zaman geçti! Sanırım iki şey dışında, davulun sesi dahil hemen her şey değişti. Şimdi de ramazanda sabaha karşı davullar çalınıyor ve yine sırtında mintan kalmamış olanlar davulculuk yapıyor. Davulun ipi yine kaytan mı bilmiyorum ama davulcunun sırtında yine mintan olmadığından eminim. Yoksa 8-10 katlı apartmanlarla dolu kentte sabaha karşı davulla gürültü yaparak para kazanmaya çalışır mıydı dersiniz?

İzmir’de oturduğum sokaktaki 8 katlı apartmanlar arasından, hışımla vurduğu davulundan çıkan iğrenç gürültüyle geçen davulcuyu şimdi de altıncı. kattaki penceremden izliyorum. Davulcu artık maniler söylemiyor. Onu pencerelerden neşeyle sarkan çocuklar karşılamıyor. Bazı mahallelerde davulcular gelişmeye uymuşlar, kamyonetle dolaşıyorlar. Yaptıkları işin bir geleneğin sürdürülmesi olmaktan çıktığını; yalnızca gürültü çıkarmakla görevli olduklarını onlar çoktan öğrenmişler.

Ramazan boyunca yaşanan bu anlamsız ve yasa dışı eylem çocukluğumun o güzel anılarını her sabaha karşı kirletmekle kalmıyor, ülkemizde yasal mevzuata nasıl boş verildiğini göstererek fena halde canımı sıkıyor. Davulu bir müzik aleti değil, gürültü makinesi olarak kullanan davulcu beni hiç şaşırtmıyor ve kızdırmıyor; çünkü o ramazan sonunda toplayacağı bahşişlerle bir mintan sahibi olma hayaliyle işini yapıyor. Beni asıl şaşırtan, 11 Aralık 1986 tarihinden beri yürürlükte ve yürütme sorumluluğu başbakanda olan “Gürültü Kontrol Yönetmeliği”nin varlığına karşın kamu otoritesinin bu anlamsız eylemi önlememesi. Söz konusu Yönetmelik’in 20. maddesi 24.00 ile 07.00 saatleri arasında bu tür gürültü yapılmasını kesin bir ifade ile yasaklıyor, ama Yönetmelik’in 31. maddesinde sayılan yetkililer –nedense- bu yasağa uyulmamasını önleyecek hiçbir girişimde bulunmuyor.

Neden acaba?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın