Dünyada 19. ve 20. yüzyıl boyunca üretilen bilimsel bilginin ulaştığı düzey uzmanlık alanlarının çeşitlenmesine yol açmıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri tıp, mühendislik ve mimarlık alanlarında görülmektedir. Yüzyıllar boyunca insan sağlığı ve hastalıkları konusunda her şeyin uzmanı olduğu varsayılan hekim; fiziksel çevrenin yapılanması konusunda her şeyi becereceği varsayılan mühendis; insanın yaşam çevresindeki her şeyi tasarlayabileceği kabul edilen mimar tiplemeleri çoktan tarih olmuştur. Günümüzde artık neredeyse her işin, her konunun ayrı bir uzmanı vardır.
Bunun tek istisnası kenttir! Konu kent ve kent planlama olunca herkes uzmandır! Başta mimarlar olmak üzere hemen herkes kent ve kent sorunlarının çözümü üzerine ahkam kesmeye bayılır. Bu konunun ayrı bir uzmanlık alanı olduğu -nedense- pek anımsanmak istenmez. Oysa kent denilen karmaşık organizmayı ve sorunlarını anlayabilmek için dört yıllık “şehircilik” eğitimi bile yeterli değildir ama bu eğitimden dahi haberi olmayanlar -hem de birer uzman edasıyla- kente ilişkin neler neler üretirler!
Buradaki konu, kentte yaşayan her insanın yaşamını geçirdiği bu yapılı çevre hakkında düşünmesi; her gün karşılaştığı sorunların çözümü için kafa yorması; sorunların çözümü için yol ve yöntem arayışları içinde bulunması; hatta bu konuda kendisi gibi olanlarla birlikte örgütlenmesi değildir. Bu tür yaklaşımlar kentlileşmiş olmanın gereğidir ve desteklenmelidir ama düşünce örgüsü yılların gerisindeki uzman tiplemesinde takılı kalmış; “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların” kente ilişkin uzmanlık iddiaları artık ciddiye alınmamalıdır.
Dünyanın ya da ülkemizin şu ya da bu kentinde gördükleri ve önünü/arkasını bilmeksizin beğendikleri her şeyi kentimiz için önerenlerin; kentte yaşadıkları için kendilerini “kent uzmanı” sayanların; mesleki ataları aynı zamanda kent plancısı olarak kabul edildiği için kendilerinin de öyle olduğunu sananların artık biraz durup düşünmelerinin zamanı çoktan gelmiştir. Onlar düşünmezlerse, öncelikle onlara kulak verenlerin bunu yapması gerekmektedir. Günümüzden yetmiş yıl önce Ankara planını hazırlayan ve uygulamanın başında bulunan Prof. Hermann Jansen’in Vali Nevzat Tandoğan’dan yakınırken söylediklerini bir kez daha anımsayalım. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabında aktardığına göre Jansen diyor ki; “Tuhaf zat bu valiniz, evinde iki ampulü yanmasa bir elektrikçi çağırır. Tesisata el sürmez. Çünkü elektrikte ölüm vardır. Ölüm olmadığı için benim planıma durmadan karışıyor. Halbuki şehircilik, elektrik tesisçiliğinden çok daha ince bir sanattır”.
Kent uzmanı olmak, kent üzerine uzman edasıyla ahkam kesmek kadar kolay değildir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.