O kadar para, şan ve şöhrete rağmen “hayır duasının” yararını anlayamayanlar ne kadar acınacak durumda!
Kendinden başka kimseyi düşünmeyen, düşünüyormuş gibi yapanlar ne kadar “küçük”!
Her konuşmasında ya da satırında “İzmirliler” diye vurgu yapıp, İzmirlilerin kim olduğunu, ne yaptığını, ne istediğini, neden yakındığını bilmeden o “naylon” güçleriyle, sanal İzmirlileri yaratanlara o kadar acıyorum ki.
Dört yıl, beş ay ve yedi gün boyunca (ara vermeler var aslında) her sabah 04.30’da başladı yaşam benim için. Bazen yayına girerken geç kaldım. Çünkü stüdyonun kapısında bırakmam gereken o kadar çok sorunun vardı ki. Ancak geçen bu uzun sürede, ne olursa olsun hep “şu an benden daha çok sorunu olanlar var” diye çıktım ekrana.
Ali Büge’ye ve Üzeyir Sever’e teşekkür, çünkü program önce onların eseriydi!
Kadir Demirel ve Fatih Yıldırım’a da teşekkürler, çünkü “güvendiler”!
İlk günden, son güne kadar yayın için fedakârca emek veren, çoğu zaman emeğinin karşılığını alamayan tüm mesai arkadaşlarıma, tüm İzmir TV çalışanlarına da teşekkürler. Çünkü kolay katlanılacak biri değildim!
Ama en büyük minnet, 4 yıl 5 ay ve 7 gün boyunca beni hiç yalnız bırakmayan izleyenlerime. Çoğu insanın anlayamayacağı ve çoğu zaman da küçümsenen bir “duygusal birliktelik” sağladık. Aile sorunlarında dahi beni bir sırdaş kabul ettiler. Özel günlerine çağırdılar. Benimle iletim kurmak için evlerine bilgisayar bile aldılar.
İzmir’in “naylon efendileri” anlayamaz ki Sabah Resimleri’ni…
Pazar günü köşesini bana ayıran sevgili ebedi kardeşim Seçkin Öner “anlayanlardan”:
“Bazen bu sayfalardan birinde komşum oluyor, şu çok konuşan adam? Kimi zamanlar, masalarda gururla konuşuldu, kimi zaman kıyasıya eleştirildi. Doğrusu ya hani ben de zaman zaman yanlış bulduklarımı çatır çatır söylemişimdir yüzüne? O da sevdiğimden? Sıradan bulanlar oldu? Ya da “yüksek bilenler” ve “kültür ağaları” tarafından “lümpen”? Kimisi MHP’den belediye başkan adaylığını eleştirdi. Kimisi her sabah bağırışını, “desibelist” açıdan değerlendirdi. (Böyle bir dilbilgisel tanımlama yoktur ben uydurdum.) Yani söylediklerine değil, sesinin yükseltisine taktı? Oysa hiç bilemediler? Beş yıl her sabah, gecelerini feda ederek sabah ekranına çıkmak, kendi adına doğru bildiklerini anlatmak için yaşadığı ailesel ve bireysel fedakârlıklarını? O benim önce arkadaşım? Nedense birçok ortak arkadaşımız lafa şöyle başladı genelde; “Nasıl aranız Hasan’la?”… Altında gizli bir çekişme aradılar? Hiç olmadı? Veda etti Hasan geçen gün bu kentin sabah ekranına?”
Hatalarım, yanlışlarım, yanılgılarım oldu. Ama hiçbir gün ekran karşındaki tavrımı, ekran arkasında değiştirmedim. Önemli olanın, ne düşünürse düşünsün, nereli olursa olsun “insanlık” olduğunu, kimsenin kimseden üstün olmadığını; inandığım gibi hissettirdim. Belki de program da bundan “kurban” oldu. Lakin “kalemi” başkalarının eline bırakmadan “ben kırdım”. Artık bu köşe var ve “git” deninceye dek buradayım. Çarşamba günleri de 14.00-16.00 arası FM 89, Radyo 35’deyim.
İzmir’de “neler” olduğunu, kimin nereye oynadığını, kimin kim hakkında ne düşündüğünü, bir takım “şer grupların” şeytani çabalarını, siyaset adı altındaki rant hesaplarını biliyorum. Belki inanmayacaksınız ama, sahte dostlukların da farkındayım. Ancak kim ne söylerse söylesin, önemli olan kişinin kendinden emin olmasıdır. Adam gibi yüze konuşanlara şükran, arkadan konuşan sahte kahramanlara ise lanet olsun! Kim terk ederse etsin, ben İzmir’de öleceğim!
Şu nazım imar meselesi
İzmir’i şekillendirecek olan plan büyük gürültüler koparıyor. Eleştirenler, hedefe Hasan Topal’ı koyuyor. Nedense Belediye yine derdini anlatamıyor. İzmir’in “bütününü” ilgilendiren bu çalışmaya, herkes “kendi cephesinden” bakarak hata mı yapıyor acaba?
Ancak öyle ya da böyle, karşımıza yine “derdini” anlatamayan bir belediye çıkıyor mu ne? Oysa bir “İzmir zirvesi” yapılsa, herkes düşündüklerini masaya koysa fena mı olur acaba?
Ooooof of! Belediye de İzmir’in kanaat önderleri de neden böyle “derdini anlatma yeteneğini” yeterince kullanamıyor? Ya da yoksa bu doğru yansıtılmıyor mu?
İster misiniz “kankalar saltanatı” kimlik değiştirmiş olmasın?
İster misiniz “Bizans locaları” İzmir’deki işbirlikçilerini harekete geçirmiş olmasın?
Yine soruyorum: Ey İzmir’in “başkanları”, sizce İzmir’i gerçekten sizler mi yönetiyorsunuz?
Ben emin değilim de!
RTÜK’ten yanıt geldi
Şu İstiklal Marşı’nın, bir petrol firmasının reklâmında fon müziği yapılmasıyla ilgili RTÜK’e sorduğum soruya “acayip” bir cevap geldi. Yanıtı bu hafta okuduğunuzda bakalım ne düşüneceksiniz?
Yazık… Türkiye’nin tüm manevi değerleri “pazara” çıkmış da haberimiz yokmuş meğer!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.