Başbakan Erdoğan’ın, önceki gece “bir kısım TV’lerde” eylediği yeni moda “icraatın içinden” nam-ı diğer “ulusa sesleniş” konuşması ise Türkiye’deki demokrasinin nasıl da “kerameti kendinden menkul” olduğunu koydu ortaya.
Başbakan, açıkça Lübnan’a asker gönderilmesini savunanları “vatansever”, savunmayanları ise “hain” ilan etti. İstanbul’un “cerrahi” emniyet müdürünün de “hainlere” ne yaptığını zaten görmüştük (!)
“Bize ne’ci bir anlayışla sorumluluklarımızdan geri durmak, tarihimize, geleceğimize ve milletimizin yüksek menfaatlerine ihanet olacaktır. Unutmayalım ki riskler ve menfaatler ikiz kardeş gibidir. Riskin olmadığı hiçbir faaliyet söz konusu olamaz. Hayat bir risktir, siyaset bir risktir, ticaret bir risktir”
Anlayacağınız gibi ben de “hain” oluyorum. Şimdi Savcı Beylere düşen, ben ve benim gibi “hainleri” bertaraf etmesidir değil mi? Zira “ihanet” öyle ya da böyle, uluorta söylenecek bir söz değildir. Koskoca Başbakan yalan mı söyleyecek yani? Öte yandan Bay Başbakan, “risk” sözünün daha çok “ticarette” kullanıldığını mı unuttu yoksa Bay Zapsu özellikle “risk” sözcüğünü mü kullanmasını söyledi acaba?
Lübnan’a gidecek BM Gücü’nün “Lübnan’ı silahsızlandırma” ile ilgileneceği açıkken, Bay Başbakan bir nutuk daha patlattı Cumartesi günü. “‘İstanbul’a Göçün Yönetimi’ konulu seminerin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Bizim askerimizden silahsızlandırma talep edilirse biz askerimizi oradan çekeriz” dedi.
Lübnan’a herkes “muharip” sınıf yollamaya hazırlanırken, sanki Türkiye “sıhhiye birlikleri” gönderecek. Öyle ya da böyle, Salı günü bu tezkereye “evet” diyecek İzmir vekilleri, gelecek seçimlerde “dikkatli” olmak zorundalar. Çünkü bu satırların yazarı, İzmirli “evet’çilerin” tamamen “siyasal mevta” olması için İzmir’i “demir çarık, demir asa” misali kapı kapı dolaşma hazırlıklarına başladı. Tabii Savcı Beyler “ihbarımı” dikkate alıp, “hainlikten” beni “içeri tıkmazlarsa”.
Bu arada 9 Eylül tarihinde İzmir’de olacak Bay Başbakan. İnşallah o gece düşünde başında kalpağı, üzerinde üniforması, ayağında savaş meydanlarının tozuyla ve kaşlarını çatmış bir şekilde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü görür!
Açılışın yıldızı Zahide Yetiş’ti
Fuar açılışına gitmedim. Ama oturup Ege TV’den izledim. Bir zamanlar fuar açılışları İzmir’de en az iki televizyondan canlı yayınlanırdı. Ne yazık ki artık sadece bir tane TV kaldı.
Işın Karaca’nın “İstiklal Marşı” okumasında bir farklılık hissetmedim.
Konuşmalar da bir “acayipti”. Özellikle Hisarcıklıoğlu namıyla maruf muhteremin “Lübnan’a asker göndermeye karşı çıkanlar tabansızdır” dememesine pek şaşırdım doğrusu!
Bakanlar ise “adet yerini bulsun” şeklinde, güya İzmir’i “ayrı tutuyorlarmış” gibi konuştular. Kazakistan’dan gelen ama “bakan” bile olmayan şahsın yaptığı konuşma ise en anlamlı olanıydı (!) Ah bir de “anlayabilseydim”!
Ama millet bir barış günü açılan fuar töreninde, Aziz Abi dâhil hiçbir konuşmacının “barış gününden” söz ettiğini duymamama üzüldüm.
ÖDP’li gençlerin demokratik eylemleri de olmasaydı, “süreci” pek pembe görebilirdik maazallah. İzmir polisinin uygar, özel güvenliğin ise haşin davrandığı bu eylem sonrası, Lübnan’a “fuarın özel güvenlik şirketi mi gidecek acaba?” sorusunu sorabiliriz.
Bu Fuar açılışının sadece bir yıldızı vardı. O da Zahide Yetiş. İzmir’de yerel TV’lerde başladığı o mükemmel sunuculuğunu şimdi TRT’de sürdüren sevgili arkadaşım, yeteneğini konuşturdu. Sadece Zahide Yetiş kararıyla bile olsa, Doğan İşleyen’in alnında öpmek gerekir. İstanbul’dan “şöhreti” olan ama “yeteneği” olmayan sahte yıldızlara aldanmadı İZFAŞ. Üstelik Nebil Efendi olayında olduğu gibi yine “İstanbul’dan şunu, bunu getirelim” baskıları da yapıldığını duydum.
İzmir’in fuarını İzmir’in sunucusunun “sunması” çok anlamlı bir olay. Tabii bu olay bile, “İstanbul” goygoycularına umarım ki “kapak” olmuştur!
Açılış mütevazıydi. Şimdi sırada bir de “gezi” yazısı var ama önce fuarı gezmem lazım. Kim bilir millet, bakarsınız Yenigün standında buluşuruz. Hoş olmaz mı?
Ne oldu şu servisler?
Okulların açılmasına az süre kaldı. Kaldı da şu servislerin “S” plakası meselesi ne oldu acaba? Ne konuşan var ne tedbir açıklayan ne de “ne olduğunu” söyleyen. Ne acayip bir kentiz biz böyle. Acaba şu “çokbilmiş” boynu fularlı ve her yere “başkan” olmaya çalışan muhteremlerimizin “yüksek dikkatlerini” çekmez mi bu konu? Hani diyorum şu kadar bin çocuğumuzu ilgilendiriyor da, ondan yani!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.