Ülkeyi ve vatandaşı adaletli bir şekilde kalkındıran Adalet ve Kalkınma Partisi, bir yaşına daha girdi.
Ama…
Vatandaşın ömrü tükendi.
Az zamanda çok ve büyük işler yapan AKP, iktidarda olduğu sürece işsiz sayısı ikiye katlandı.
İşçi, memur, emekli ayın sonunu getiremez oldu. Yoksulluk, hatta açlık sınırının altında ücretle çalışmaya mahkum edildi.
Köylü, ürününü tarlada bırakmak zorunda kaldı. Çünkü ürettiğini satamaz oldu.
Meydanlara döküldü, isyan etmeye başladı.
Piyasada yaprak kımıldamadığı için esnaf kan ağlıyor.
Günlerce, işyerlerini siftahsız açıp, kapatıyor.
Peki sanayici çok mu memnun?
Onlardan da (yandaşlar hariç) memnun olanı yok.
Vatandaş inim inim inliyor.
Vatandaş küstürülmüş. Hayatından bezdirilmiş durumda…
Neden küsmesin, bezmesin ki; bugün dünyadaki 207 ülkede yaşayan halklardan daha pahalı akaryakıtı benim vatandaşım kullanıyor.
Elektriğe yapılan zamlar yetmiyormuş gibi, şimdi de sokakta yanan “ampul”lerin parası halka fatura edilmek isteniyor.
Her fırsatta “hortumların ucunu kestik” diye masal anlatıp, ardından da her ilde birer “Ali Dibo”lar yaratılması dikkatlerden kaçmıyor.
Ülkemin “altın yumurtlayan tavukları” yabancılara yok pahasına adeta peşkeş çekiliyor.
Yine yabancılar, vatan topraklarını alırken, hükümetin “uyuyan güzeli” göğsünü kabartarak övünç duyuyor, “Beş yılda bir milyon gayrımenkul satacağız” diyor.
Bu yetmiyormuş gibi bir de vatan köşelerinde “küçük Arabistanlar” yaratmanın çabası içindeler.
Yüzde 34 oy alıp, mecliste yüzde 65 çoğunluğa sahip olduktan sonra adeta tek kale maç yapanlar, bakalım bundan sonraki yıllarda yeni yaşlarını nasıl kutlayacak?
Hep birlikte göreceğiz.
Aziz Başkan, her şeyden haberiniz olsun artık…
CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan’ın sahibi olduğu şirketin büyükşehir belediyesinden ihale alması, geçen hafta İzmir siyasetine bomba gibi düştü.
Ortalık adeta toz duman oldu. İhaleden haberi olmadığını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Şayet haberim olsaydı, bunu kamuoyuyla paylaşırdım” diyerek, tavrını ortaya koydu.
Zaten, Başkan Kocaoğlu’nun dürüstlüğüne ve tarafsızlığına kimse toz kondurmuyor..
Ancak, iyi bir kent yöneticisinin, özellikle üst düzey bürokratlarının attığı her adımdan, hatta aldığı nefesten bile haberi olması gerekir diye düşünüyorum.
Belediyeye veya şirketlere alınacak bir personelden haberi olan Başkan’ın bence uçan kuştan, özellikle de akçeli işlerle uğraşan bürokratların attığı her imzadan haberinin olması lazım. Aksi takdirde böyle kaçaklar olur ve ortalık karışır.
* * *
Gelelim sevgili CHP il başkanı Selçuk Ayhan’a…
Sayın Ayhan’ın özrü kabahatinden büyük.
“Benim haberim yok. Şirketin bütün işleriyle kayınbiraderim ilgileniyor” diyor. Yeni öğrendiğini söylüyor. Madem öyle, öğrenince neden vazgeçmiyorsunuz?
Sonra da cumartesi günü düzenlediği toplantıda, “Bugün olsa ihaleye firmamı yine sokarım. Ancak, daha yüksek fiyat teklif edilmesini sağlardım” diyor.
Hani, haberiniz yoktu.
Ayrıca, Sayın Ayhan, haberin altına neden imza konulmadığını soruyor. Haberi yapanı da yüreksizlikle suçluyor.
Evet… O haber, benim ve diğer arkadaşlarımın katkısıyla hazırlandı. İstihbaratından, teyit edilmesine, fotoğrafından Sayın Ayhan’dan görüş alınmasına kadar ortak çaba sarfedildi. Yani anonim bir haberdi.
Benzer anonim haberlerde olduğu gibi İzmir-Milliyet mahrecini kullandık.
Ayrıca Selçuk Ayhan basın bülteninde, haberi yazanın, son dönemlerde kazandıklarını, edindiklerini açıklamasını istemiş. Sayın Başkan, bizi galiba birileriyle karıştırıyor.
Bizi bütün İzmir basını ve kendi parti örgütü çok iyi tanır ve mal varlığımızın da ne olduğu herkes çok iyi bilir.
Eğer, bizim bilmediğimiz bir servetimiz veya gelirimiz varsa sayın başkan lütfen açıklasın da bilelim.
Ama…
Açıklamadığı takdirde kendisini müfteri ilan ediyorum.
Koltuk ve otobüs…
GEÇEN hafta yazdığım “Koltuk kavgası erken başladı” haberle ilgili olarak CHP Parti Meclisi Üyesi Tülay Özüerman, yanlış anlamalara meydan vermek istemediğini belirterek bir elektronik posta göndermiş.
Özüerman’ın gönderdiği yazıyı aynen aktarıyorum:
“Yazınızı okudum. Beni arayıp üzüntülerini bildiriyorlar(!)… Ön, arka, yada orta, otobüs bir yere gidiyor. Kimin nerede oturduğunun önemi olmadığı bir yere. Koltuk için değil, ülkeye hizmet için yarışıldığı gün, otobüste olmanın bir anlamı olacak ve otobüs olması gereken yere varacaktır. Ülkenin içinde bulunduğu durumda herkese önemli görevler düşüyor. Ön saflarda olmak gibi bir çabam olmadığını ne güzel belirtmişsiniz. Benim yarışım kendimle. Herkes bunu yapabildiği gün ülke kazanmış olacak. Sonuçta herkesin davranışı kendisini bağlar. Siyasettekiler kadınlara alışmak zorundalar, bazıları için zor olsa da!..”
Yorum sizin…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.