“Bir vapur geçer Varna önünden / Uyyy Karadeniz’in gümüş telleri, bir vapur geçer Boğaz’a doğru / Nazım usulcacık okşar vapuru, yanar elleri…” diyerek hasretini en güzel kelimelerle dile getiren, hayatının yarıdan fazlasını memleket özlemi içinde geçiren, tüm dünyanın önünce saygıyla eğildiği büyük usta Nazım Hikmet’e yapılan bu haksızlığı gidermek için yapılması gereken basit bir prosedür yerine getirilmiyor. Sanki Nazım Hikmet vatandaşlığına geri kavuşunca her şey daha kötü olacak; birileri Nazım’ı hala simge olarak kullanmaktan vazgeçmiyor anlaşılan.
TBMM Başkanı Bülent Arınç bile, Moskova ziyaretinde Nazım’ın yattığı Novodevoyçe mezarlığını ziyaret edip, büyük şair için dua ederken; Nazım Hikmet’in “Anadolu’da bir çınar altında yatmak” isteği olan vasiyetinin yerine getirilmesi gerektiğini söylüyor. Ama ne garip ki, Nazım’ın mezarını ziyaret eden herkes, büyük şairin Türk vatandaşlığı hakkının geri verilmesini isterken, Meclis’te bu yönde bir girişimde bulunulduğunda parmaklarını oynatmıyorlar.
Geçtiğimiz yasama döneminde, 50 maddeden oluşan Vatandaşlık Kanun değişikliği ile ilgili tasarı görüşülürken Nazım Hikmet’in vatandaşlığa geri alınması ile ilgili yapmış olduğum öneri alt komisyonda kabul edilmedi ve “üst komisyonda görüşülür” bahanesi ortaya atıldı. Üst komisyonda ise, “Bir kişinin vatandaşlığa kabul edilmesi için bizzat kendisinin müracaat etmesi gerekir” gibi mantık dışı gerekçelerle reddedildi. Nazım’ın mezarını ziyaret edenler, “Nazım Türk vatandaşlığına geri alınsın” diye siyasi şov yaparken; geri alınması için verilen mücadeleler gerekçesiz olarak, mantık dışı açıklamalarla reddediliyor.
Oysa Nazım Hikmet Ran, 20. yüzyıl edebiyatının en önemli kalemlerinden birisi. Yurtdışında yüzbinlerce kişi Türkiye deyince Nazım Hikmet’i tanıyor, onun kitaplarını okuyor ve ona sahip çıkıyor. UNESCO, Nazım Hikmet’in doğumunun 100. yılında, 2002 yılını Nazım Hikmet yılı ilan etti. Tüm dünya büyük şairi kucaklayıp, ona sahip çıkarken, vatan hasreti ile yanıp tutuşan Nazım’ın vatandaşlığa tekrar kabulünü tartışıyor bile olmamız büyük ayıp. Ve bu büyük ayıp, anlaşılmaz gerekçelerle bir türlü giderilmiyor, türlü bahanelerle sümen altı ediliyor. Bu ayıbın temizlenmesi için verdiğim mücadeleye yeni yasama yılında da devam edeceğimin sözünü veriyorum.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, “Bir kişi kendi isteği olmadan vatandaşlıktan atılamaz” der, oysa Nazım yasalara aykırı bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Bu nedenle bir vatandaş, Nazım’ın vatandaşlığa alınması için dava açtı, ama dava Danıştay 13. dairesi tarafından, “dava açma hakkının hak sahibine ait olduğu” gibi gerekçelerle sürekli reddedildi. Ancak bu kez karara itiraz eden vatandaşın davasına bakan Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, 06.10.2005 tarihinde verdiği 2005 / 2371 numaralı kararında “menfaat ihlali” meselesine daha geniş bir yorum getirerek, “Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı ve çıkarma kararının nüfus kütüğüne tesciline ilişkin işlemin iptali istemi” için dar anlamda bir menfaat ilişkisi aranmasına gerek olmadığına karar verdi. Dava halen devam ediyor.
Şimdi tüm bunlar ortada iken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Danıştay dava Mahkemeleri Genel Kurulu’nun açıklaması netken, Nazım Hikmet’in vatandaşlığının hala tartışılıyor olması büyük şaire yapılan bir haksızlıktır. Ve Nazım Hikmet’in mezarı başında, “Nazım’ın vasiyeti yerine getirilmeli” diyenler, yeni yasama yılında, dosya önlerine tekrar konduğunda, verdikleri sözleri hatırlamak zorundadırlar.
Ne diyordu Büyük Şair vasiyetinde;
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani”…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.