Gerçekten de İzmir nerede kaç “kardeş kent” edindi acaba?
Öte yandan İzmir’e bugüne kadar kaç yabancı şehir “kardeşlik” teklif etti acaba?
Ve son bomba Selanik!
Sakın bana “Selanik’e neden taktın, Atatürk de orada doğmuştu” edebiyatı yapmasın kimse. Zira Gazi Paşa doğduğunda Selanik “bizimdi”!
Şimdi İzmir bir yandan Selanik’e “haydi kardeş olalım” diyor, bir yandan da Selanik yerel yönetiminin her türlü densizliğine “sessiz” kalıyor. Koskoca İstanbul gazetelerinde bile konu oldu “Selanik densizliği”. Bu Yunaniler, bu kez de yine Selanik’te “soykırım anıtı” dikmiş.
Hani 15 Mayıs 1919’da binlerce İzmirli Türk’ün kanına giren “kara hain papaz” Hrisostomos’un da tükürülesi heykelinin dikili olduğu Selanik’te!
Ve aynı süreçte İzmir ile Selanik “kardeş” olsunlar yaygarası yaşanıyor.
Ne biçim bir iş bu?
15 Mayıs’ı unut!
9 Eylül’ü kokteylle geçiştir!
19 Mayıs’ı “emperyalist kültür ürünlerine” havale et!
Ardından 10 kasım’da “iki dakika” ve “ti” sesiyle ve “günün anlamından” uzak Ata’yı an(ıyormuş gibi yap)!
Elin şımarık Yunani’si her gün yeni bir “tezgah” çeksin ama “tık” çıkarma. “Yabancı Damat Niko’ya” sempati besle!
Ama “Cumhuriyet’i seviyoruz, Ata’ya bağlıyız!” lafı da et. Olacak şey değil ama yaşıyoruz. Adamlar her türlü yalan ve iftiralarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu zedelesin, ama sen kalk Selanik’e “kardeş” de. Bu kardeş nasıl bir kardeşlik ki anlamadım.
15 Mayıs 1919’da, bir gün içinde binlerce (üç günde üç bin diyenler de var) Türk’ü, çoluk çocuk, genç yaşlı demeden katledenlere “insani ve uygar” tepkiler konmazsa, olacağı da bu olur!
Selanik ve “kardeşlik”… Ne kadar da “aykırı” geliyor yan yana. Yoksa bu işte de “Sabetay efendilerimizin” parmağı mı var? Bilmiyoruz ki “kim” nedir ve “kimdir”?
Aziz Kocaoğlu, yalan anıtını “törenle” açan bir kente “kardeşim” diyecekse, ben demeyeceğim. Bu “Aya Vukla tantanacıları” sıktı artık. Kim “onursuzluğu” kabul ederse etsin. Gerekirse Konak’taki “anıt” dile gelir, unutulmasın. Aziz Abi de bu konuya “noktayı” koysun. Zira İzmir, şımarık Yunani’nin “şamar oğlanı” değildir.
Yunan’a Karşı 15 Mayıs Anıtı!
Şu Yunanilere de fena öfkeliyim. Dostluk ve barış kavramlarının Yunanistan’daki karşılığını artık ciddi olarak merak ediyorum. İzmir, tüm uygarlığı ve iyi niyetiyle “kardeşlik” tasarlarken, adeta “arsızlık” rekoru kırarcasına, Selanik’teki Atatürk Evi’nin karşısına, olmayan soykırımın “anıtını” dikme küstahlığını gösterdi. Bu konuda İzmir’de oluşan tepkinin, Başkan Kocaoğlu tarafından, mutlaka dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum. Ancak ulusal onuru her değerin üzerinde tutan yurttaşların da bir şeyler yapması gerekir. İşte buna muhteşem bir örnek. İnanıyorum ki belediyede, bu “örneği” dikkate alacak kadar “duyarlı” yurttaşlar var. İzmirli Yüksek Mimar Kortan Tümerdem de bunlardan biri. Kortan Bey 8 Nisan’da Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’na bir dilekçe verdi:
“Basından sizin de takip etmiş olduğunuzdan emin olarak, Yunanistan’ın Selanik kentinde ve özellikle ATATÜRK’ün doğduğu evin hemen yanına PONTUS KATLİAMI diye bir olay adına anıt dikildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. (…)Ancak artık bu gibi olayların ÜZÜNTÜLERİMİZİ BİLDİRMEK gibi komik tepkiler ve kişiliksiz suskunluklar ile önlenemeyeceği de ortadadır. Bu deneyimin ışığında uluslararası MUKABELE-İ BİLMİSİL hakkımızı kullanmamız ve aynen yanıt vermemiz gerekmektedir. Bu noktadan hareket ile, Yunanistan İzmir Konsolosluğu karşısındaki yeşil alana Pontus çetelerinin ve Yunan Emperyalistlerinin Anadoluda katlettikleri insanlarımızın anısına asla gözden kaçmayacak büyüklükte bir anıt dikilmesini öneriyorum. (…) Bunun doğuracağı siyasal etkiler tabii ki olacaktır. Ancak hiçbir devletin konsolosluğu, Atatürk’ün evinden daha kutsal değildir. Ve böyle bir talebi iletmek üzere İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI’ndan daha uygun bir makam ve kişi göremiyorum. Türk halkının dikkatinin artık söz konusu devletlerden ziyade, onlara ses çıkarmaktan çekinen yöneticilerimize dönük olduğunu belirtmekte de yarar görürüm. Önerilen anıtın dikilmesinde gönüllü işçi olarak çalışmaya davet etmenizi bekliyorum.”
Ne dersiniz, Kortan Tümerdem’in önerisini uygulamaya koyma zamanı gelmedi mi daha?”
Millet! Bu Kez Fransız Kalma!
Türkiye’nin, Paris Büyükelçisi Osman Korutürk’ü Ankara’ya “çağırması” sıradan bir şey değil ama, bakıyorum da ne medya denen yoz canavarda, ne yüzümüzün akı basında, ne toplumda ne de siyasal örgütlerde “gereken” ses yok. Hükümetin ise böylesine bir konuyu sadece “diplomatik” çalışmalarla karşılamaya uğraşması, dikkat çekici bir biçimde “düşündürücüdür”!
Ne olduğunu unutan barbar Fransa’nın, daha yakın geçmişte Cezayir’de yaptığı gerçek katliamları “yok sayması”, bunun yanında tarihi, hoşgörü üzerine oturan bir milleti “soykırımcılıkla” suçlaması, her şeyden önce ayıptır, terbiyesizliktir, utanmazlıktır, arsızlıktır!..
Türkiye, geçmiş bin yıllarda “soykırımı” resmi yöntem seçmiş olsaydı bugün, Yunani, Arnavut, Bulgar, Sırp, Hırvat kalır mıydı?
Eğer Osmanlı isteseydi, Rum, Ermeni bugün var kalabilir miydi?
Bugün pek çok Afrika ülkesinde Fransızca konuşulmasının nedeni nedir acaba? Kanlı sömürgeci Fransa’nın, Ermeni yalanlarını bu kadar parlatmasının nedeni, Ermenileri yıllardır “kullanması” olabilir mi?
Türkiye, “soykırım yok” diyeni hapse atacak yasayı, meclisinde 8 gün sonra görüşecek Fransa’ya, unutamayacağı bir ders vermek zorundadır. Avrupa’nın adeta “şamar oğlanına” çevrilmeye çalışılan Türkiye, milletiyle beraber haykırmaya, dünyaya ibret olacak uygarlıkta tepki koymaya mecburdur. Aksi halde zaten istismar edilen ulusal onurumuz, iyice paspas olacaktır.
Her yurttaşın, her şeyden kendisine saygısını kanıtlaması için Fransız mallarına boykot uygulaması, hiper marketlerinden alışverişi durdurması, internet yoluyla Fransa’yı “uyarması” gerekir. Üç tane şımarık Ermeni’nin, koskoca Türk ulusuna şamar indirmesinin engellenmesi gerekir.
Gerekiyorsa, Fransızlarla yapılan tüm anlaşmalar dondurulmalı, turizm rezervasyonları ertelenmeli, Fransızların “kültür” etkinliklerinden uzak durulmalı, Fransa’ya “vize” uygulaması düşünülmelidir. Hatta İzmir’de, Fransız Soykırım Tarihi’nin “Gündoğdu” Meydanı’nda, Fransız Konsolosluğu, Fransız Kültür Merkezi önünde sergilenmesini başaracak tarihçilerimiz yok mudur İzmir’de!
Bir yanda Yunani densizliği, diğer yanda Fransız utanmazlığı. Hedef hep kendini bir türlü anlatmayan Türkiye’ye sıkıntı çektirmek.
Düşünün şimdi: Fransız marketine bir ay boyunca girmezsek, Sabancı’da “ortalığını” mecburen düşünmez mi?
Umarım bu kez de bu rezilliğe “Fransız” kalmayız!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.