Hugo Boss’ta patron kim?

Bir fabrikanın işçiler açısından bu kadar mükemmel olabileceğini asla düşünemezdim. Düşünsem de, gözümde canlandırabileceğimi hiç tahmin edemezdim. Çünkü ülkedeki çalışma koşulları malum. “Fabrika” deyince hemen akla geliveren ilk şeyler, “üstü başı yağ içindeki yorgun bedenler ve asık suratlar” oluyor. Bu da bizde çok doğal; işçi, adı üstünde “iş” için vardır. Sabahın köründe (ya da vardiya varsa akşamın ilerleyen saatlerinde, gece yarısına doğru) fabrikaya gelip çalışır, çalışır, çalışır… Tuvalet ve yemek molaları dışında kendine ayırabileceği başka bir zaman yoktur. “İş güvencesi” denilen kavram onlara Mars’ın yörüngesinde turlayan Soyus uzay aracı kadar uzak olduğundan, “Şurada iki dakika soluklanıp dışarıdaki böcü börtüyü seyredeyim” diye düşünemez bile… Zamanla da insanlığını unutup makineleşir.
Şimdi bu Türkiye gerçeğini bir kenara bırakıp sizi Hugo Boss’un Ege Serbest Bölge’deki üretim üssüne götüreceğim, izninizle…
Dikkat ettiyseniz, üretim üssü dedim; fabrika değil! Çünkü burası, Türkiye’nin henüz yeni yeni duymaya başladığı ve çalışanların işyerinde mutlu, huzurlu (ve dolayısıyla daha verimli) olmasını sağlayan “Sağlıklı ofis” kavramı üzerine inşa edilmiş acayip bir yer. (Eğer buraya fabrika dersem, ülkemizdeki fabrikalar için başka bir kelime bulmam gerekecek ki, bu da bizi aşıp doğrudan TDK’yı ilgilendirir.)
Bilmeyenler için söyleyelim: Dünyanın önde gelen hazırgiyim markalarından biri olan Hugo Boss, 1999 yılından bu yana İzmir’de hatırı sayılır miktarlarda üretim yapıyor. Örneğin her 30 saniyede bir takım elbise üretiyor, günlük kullanılan kumaşın uzunluğu 60 kilometreyi buluyor. Böyle süper bir yer yani…
Ama bence asıl büyük başarı, işyeri koşulları ve çalışan memnuniyeti konusunda sağlanmış. Aslında olaya başarı demek, biraz küçümsemek şeklinde algılanabilir. O yüzden düzeltiyorum: Mucize yaratılmış, mucize!
Geçenlerde Genel Müdür Dr. Sezai Kaya ve İnsan Kaynakları&Organizasyon Geliştirme’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Çınla Sarıkaya ile görüşüp Hugo Boss tesislerinde şöyle bir tur attım. Gördüklerim karşısında öyle etkilenmişim ki, dudağımdaki uçuk iki hafta geçmedi.
Şimdi sıkı durun! Gördüklerimi, duyduklarımı size de aktarıyorum:
Hugo Boss’taki temel felsefe, çalışanların sadece beden ve kol gücünden değil, beyin gücünden de yararlanmak üzerine kurulmuş. Dolayısıyla her kademedeki çalışanın şirkete katkılarını sağlamak için yaratıcılıkları ortaya çıkarılıyor. “Her kademe” derken abartmıyoruz.
Güvenlik görevlisinden aşçıya kadar herkes bizzat bu işin içinde. Çınla Sarıkaya, bu olayı çok güzel bir örnekle anlatıyor:
“Bahçıvanımız, önce kendisine derme çatma bir sera yapıp bize orada yetiştirdiklerini gösterdi. Olanak sağlandığında çok daha iyi şeyler yapabileceğini söyledi. Biz de ona bir sera kurduk. Şimdi kampüs alandaki tüm bitki ve taze çiçekleri kendi seramızda yetiştiriyoruz.”

“İş değil, yaşam tarzı sunuyoruz”

Sonra Genel Müdür Sezai Bey devam ediyor:
“Burada bir öneri sistemimiz var. Bütün çalışanlarımız katılıyor. Binlerce öneri geliyor. Bir değerlendirme ekibimiz var. Onlar önerileri değerlendirip uygulanabilecekleri detaylandırıyorlar. Yılda bir kez de yılın önerilerini seçip ödüllendiriyoruz. Biliyoruz ki, yaratıcılığı ancak özgür ve rahat bir ortamda görebiliriz. Çalışanlarımızın heyecanlarını sürekli yüksek tutarak onlara iş değil bir yaşam tarzı veriyoruz aslında. Sürekli işe ve kendilerine ilgili olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Mümkün olduğunca onlarla uzun yıllar birlikte olmak, emekliliğe kadar beraber çalışmak istiyoruz.”
(Yeri gelmişken; Hugo Boss’un 3 tesisinde toplam 3 bin kişi çalışıyor.)
Gelelim gözlemlerimize…
Hugo Boss’ta boş bulunan her alanda küçük sosyalleşme ortamları yaratılmış. Yemekhaneler çok modern. Mola saatlerinde dinlenebilecekleri (açık ve kapalı) pek çok cafe mevcut. Sağlık için sağlanan koşullar mükemmel. Tam teçhizatlı poliklinik kıvamında 3 revir var. EKG cihazından ultrasona kadar yok yok! Bütün bunların başında da 3 doktor ve 6 hemşire bulunuyor. Ayrıca kampus alanı (3 fabrikanın yer aldığı bölgeye bu adı vermişler) içinde restoran, bar, kuaför, bilardo salonu, fitness center ve açık spor tesisleri var.
Bitmedi!
Sürekli seminer, konferans, tiyatro ve sinema gösterilerinin yer aldığı 350 kişilik bir salon mevcut Hugo Boss’ta. Ayrıca 16 ayrı kulüp var, çalışanların katıldığı… Okuma-konuşma, briç, satranç, sosyal sorumluluk, şarap dostları, spor, dalış, fotoğraf, gezi, el sanatları, tiyatro, dans, doğa sporları, koro ve müzik, aile, film ve mor çatı dayanışma kulübü
Ha! Bir de kapalı devre yayın yapan radyoları var; Radyo Boss.
Mesai saatleri için yayın yapan radyodan DJ’e mesaj gönderip arkadaşlarınıza şarkı bile armağan edebiliyorsunuz.
Sonraaaa?
28 takımlı bir futbol ligi bile var.
Daha ne olsun!

Sendika mı? O da ne?
Bütün bunları görünce, insanın aklına hemen şu soru geliyor:
– Burada çalışmak için yılda kaç başvuru alıyorsunuz?
Sorduk, öğrendik. Geçen yılın sonunda “biraz işçi alalım” demişler, 8 bin başvuru olmuş. Her yıl ortalama 15-16 bin başvuru alıyorlarmış. İlan olduğunda bu rakam 20 binlere çıkıyormuş. Ellerinin altında her an kullanılabilir durumda 5 bin beyaz, 10 bin mavi yakalı CV hazır bekliyormuş.
Serde gazetecilik var ya, sormuşken bir de sendika işini soralım diyoruz. Sezai Bey gülümsüyor:
“Bizde sendika yok. Çünkü çalışanlarımızın böyle bir talebi yok, ihtiyaç da yok. Piyasa koşullarının üzerinde ücret alıyorsa ve böyle bir ortama sahipse, sendikayı ne yapsınlar ki? Demokratik bir çalışma ortamı yaratıyor, insanlara her ortamda söz söyleme hakkı veriyorsanız, kendileri adına birilerinin hak aramasına ihtiyaç kalmıyor. Örneğin bizde her yıl oylarla seçilen iletişim grupları var. Kampanyalarını biz finans ediyoruz. Bu iletişim gruplarının temel görevi, çalışanlara yöneticiler arasında köprü vazifesi görmek. Aslında böyle bir köprüye çok da gerek yok. Hiç bir zaman kapalı kapılar ardında değiliz. Önerileri, dilekleri toplayıp her ay bizimle toplantı yapıyorlar. Uygulamalarımızın bir çoğu, onlardan gelen isteklerdir. Ve iletişim grubunun bizi istedikleri her an bizi toplantıya çağırma önceliği var. Böyle bir durumda bir çok şeyi iptal edip onarı dinleriz. Ayrıca aldığımız kararların bir çoğunda anket vardır. Vardiya saatleri., servisler, yemek vs… Yani demokrasiyi mümkün olduğu her şekilde yaşatmak istiyoruz. Başarıyoruz da… Her yıl memnuniyet anketi yapıyoruz. Geçen yıl çalışanlarımızın Hugo Boss’tan memnuniyet oranı yüzde 98 oldu. Bu yıl 99 hedefindeyiz.”
Ne diyeyim, pes valla!

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın