Neden acaba, diye düşünürken Atatürkçülüğünden hiç şüphe duymadığım Cumhurbaşkanımızın olsa olsa duyduğu saygıdan ötürü bu hitap biçimini seçmiş olabileceği sonucuna vardım. Özellikle mesafe koyduğumuz kişiler hariç genelde bizden yaşça ya da konum olarak büyük olan kişilere “siz” diye hitap etmez miyiz? Sezer’inki de öyle olmalı. Üstelik dikkat ettim, Sezer, kendisinden alt konumda olanlara da “siz” diye hitap ediyor. Çocuklara bile… Latife Hanım Köşkü’nün açılış töreninde bizzat tanık olmuştum. Tabii Atatürk, anne-baba gibi konumları tartışılmayacak kişilere siz demek gerekli mi, tartışılır. Ülkemizde ender de olsa, bazı ailelerde çocuklar anne-babalarıyla “sizli – bizli” konuşur. Ama Tanrı’ya dua ederken de “sen” diye hitap edilmez mi?
Nereden çıktı şimdi bu da, sanki her sorunumuzu halletmişiz gibi sıra hitap şekline mi geldi, diyenleriniz vardır mutlaka. Haklı olabilirsiniz ama ben özellikle yöneticilerin astlarına karşı nasıl hitap ettiğini çok önemsiyorum. Özellikle halkı yönetenlerin hitabı, onları nasıl gördüğünün de önemli bir göstergesi.
Başbakana, parti başkanına, belediye başkanına, şirket yöneticisine hangimiz “sen” diye hitap ederiz ki? Peki onlar kendilerinde bize yani vatandaşa “sen” deme hakkını nereden buluyor? Bizi çok seviyorlar da ondan mı dersiniz!?
Tamam sevsinler, buna sözüm yok; ama lütfen önce saygı duysunlar! İçinde saygının bulunmadığı hizmetlerden tam anlamıyla yararlanmamız mümkün değil. Çünkü o hizmet -her neyse- bizim gereksinimimize göre değil, yapılmış olması için yapılmış demektir. Saygı duymazsanız, karşınızdakinin düşünceleri, beklentileri hiçbir önem taşımaz.
Tabii saygının gereği sadece “siz” diye hitap etmek değildir. Karşınızdakinin zamanına, emeğine, eğitimine kadar pek çok konuyu kapsar. Örneğin bir belediye başkanının bir gazeteciye, önceden planlanmış ve yarım saatten fazla bekletilmiş olmasına karşın, “Abla, senle röportajı şimdi değil, bir ay sonra yapacağız. Bak şimdi çok güzel hizmetler yapıyoruz. İlçemize iki üniversite, bir hastane kazandıracağız.” demesi sadece o gazeteciye saygısızlık mıdır dersiniz? Yapılan hizmetleri duyurmak için ayağına gelmiş bir gazeteci, hangi haklı gerekçeyle, hem de bu biçimde geri çevrilir ki? Mutlaka önemli (!) bir işi çıkmıştır ama “Artık çamur yok, medeniyet var” demekle “medeniyet” gelmiyor ne yazık ki! Bir belediye başkanı için halkı, kendi arazilerinin satılmasından daha önce gelmelidir diye düşünüyorum.
İlçenize iki değil 20 üniversite de kazandırsanız, çevrenizdekilere saygı duymadığınız sürece kendi rantınızı yükseltmekten başka bir şey yapmış olmazsınız. Zaten o üniversite yönetimlerinin de çalışanlarına nasıl saygın (!) davrandığını biliyoruz.
Kimseye ders vermek gibi bir niyetim yok. Yarın kimse çıkıp da -geçmişte başka meslektaşlarıma yaptıkları gibi- “Nasıl böyle yazarsın?” demesin! İletişim eğitimi aldığım ve 17 yıldır da bu sektörün değişik kademelerinde çalıştığım için bunları söyleme hakkını kendimde görüyorum. Gazeteci gazeteciliğini, başkan başkanlığını bilsin!
Hepimizin öncelikle saygı duyulan vatandaşlar olmasını dilerim. Saygılarımla!
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.