İzmir’e dair karışık bir yazı!

Depremdi, Cumhuriyet Bayramı’ydı, Ramazan’dı, Ramazan Bayramı’ydı, Malatya Çocuk Yuvası, İzmir’de Büyükşehir yardım rezaletleriydi derken; haftalık da yazdığımız için artık, konular pek birikti. İşte bu yüzden de bu hafta karışık bir yazı yazalım dedik. İzmir TV’de izleyenler için ise bir toparlama yazısı diyebiliriz. Ama umarım geçen yazı gibi anlaşılmaz. Zira, Cumhuriyet resepsiyonundaki “İngilizce şarkı” saçmalığını neden Turabi Çelebi üzerine alındı, anlamış değilim. Oysa yazıyı, İzmir Valiliği adına, resepsiyonda söylenecek şarkıları belirleyenler alınmalıydı. Lakin muhteremlerden “tık” çıkmadı!

Acayip bir kent mi İzmir?

Vallahi İzmir’in nereye gittiğini tahmin ediyorum ama, burada yazmak pek terbiye kurallarına uymayacağı için, aklımdan geçeni aynen satırlara taşıyamıyorum. Ama kentin yönetin çevrelerinin beyninde, deprem nedeniyle mi bilemem, ama ekstra sarsıntıların olduğuna inanmaya başladım. Ankara, İstanbul’u bırakın, Kayseri, Bursa ve Denizli kentlerinin de gerisine düşmeye başlayan bir kocaman yerleşim biriminde yaşıyoruz. Hani arada küçük kıpırdanmalar da olmasa, İzmir sokaklarında yurttaşlara “bu kocaman köyün muhtarlığı nerede birader?” diye soracağım artık.
Duyarsız, vurdumduymaz, demokrasi dışı, tuzu kuru, ihmalkar, gayri ciddi, tutarsız, hedefsiz, kuralsız, en küçük müşterekte bile birleşemeyen yığınların ve yöneticilerin bulunduğu acayip bir kentte yaşıyoruz sanki.
Ne oldu? Ağır mı oldu ? Valla umurumda değil, olsun. Ama şimdi yazacaklarımı da okuyup, ondan sonra bana ne “yapacağınıza” karar verin. Ve hayatınızda bir kerecik olsun, yaşadığınız İzmir’in tükettiğiniz havasına hürmeten silkinin ve düşünün!

Abuzittin Hocafendi’nin deprem çaputları!

Fay kırıldı, sallandık, korktuk. Sonra? Sonrası devreye medya girdi, her bulduğuna alim muamelesi edip ekrana çıkardı, ağzından her çıkanı yazdı. Biz yine korktuk. İl Genel Meclisi ayağa kalktı, okullara kafayı taktı. Vali Bey, Seferihisar’da birkaç okul için savcılığa başvurdu. Sonra?
Sonra biz yine korktuk. Balçova’da üç şarlatan, üç adet leş gibi kokan çaputu, “Abuzittin Hocaefendi okudu, 5 YTL verip alırsan depremde evin yıkılmaz” dedi. Biz de tuttuk aldık. Demek ki o kadar bilim adamının TV’lerde konuşması boşunaydı. Biz Abuzittin Hocaefendi’nin leş gibi çaputlarından umduk medeti. Demek ki bilim, hayatımızda en hakiki mürşit değildi. Ha bu arada, Bizans Medyası’nın nasıl bencilce yayınlar yapıp, deprem korkusunu istismar ettiğine de tanık olduk. Bizans’a en müthiş tepkiyi ise Yeni Asır Gazetesi Başyazarı Osman Gencer koydu. Açık söyleyim, Osman Bey’in tepkisi gibi tepkiyi ben ve Agamemnon bile koymadı. Depremle ilgili Yeni Asır’ın yaptığı dizi yazılara tepkisiz kalma başarısı da beni zaten karamsarlığa itip, bu satırları yazdırdı
Deprem oldu, milli eğitim (aslında eğitim, meğitim değil ya) müdürü Kamil Bey ortadan kayboldu. Rivayete göre depremden hemen sonra Ankara’ya gittiği, “yakın dostu” Bakan Çelik ile “istişare” yaptığı söyleniyor. Zaten bu günlerde Kamil Bey ile Bakan Beyin dostluklarının “yakınlık” derecelerini çok merak ediyorum nedense!

Deprem üstü Cumhuriyet Bayramı!

Aynen öyle oldu. Deprem korkusundan sarsılanların bir kısmı her ne kadar Abuzittin Hocafendi’nin çaputlarından aldıysa da, 29 Ekim ruhuyla coştuk, hopladık, zıpladık ve de 82. yılında da olsa Cumhuriyetin 10. yılı için yazılmış marşı bağıra bağıra söyledik. Allahaşkına bir düşünün, o kadar korkunu üzerine somut umuda yönelik ne yapıldı? Ne söylendi? Söyler misiniz bana, fayları öğrenince veya TRT’nin teleteksine bakıp, deprem saat ve şiddetini öğrenince ne kazanıyoruz? Çürük yapılmış evlerimiz, okullarımız, hastanelerimiz, yollarımız birden sağlamlaşıyor mu? Hırsız, kansız, şerefsiz yapıcılarla bunlara ortak “resmi” şerefsizler utanıyor mu? Bunlardan biri, yakasından tutulup “F tipi” depreme dayanıklı meskenlere tıkılıyor mu? Hırsızı hırsızlığını biz yine cebimizden ödemiyor muyuz? Bugün 5 kasım mesela, ne var gündemde? Deprem mi? Haydi boş verin siz depremi değil mi? Ege-Koop. Başkanı Hüseyin Aslan kadar net ve doğru konuşan oldu mu? İzmir’deki yapı denetim firmalarıyla ilgili ne biliyoruz? Nasıl olsa Abuzittin Hocafendi’nin pis kokulu çaputları var değil mi? Zaten Cumhuriyet’in 82. yılının kutlamasını da 36 saate nasıl sığdırdık ama?

Bakanla uğraşmak kolay nasılsa?

Malatya’da bir gizli kamera marifetiyle, gerçek olan bir gerçeğimizle yüzleşmek ne şoktu değil mi? Başında örtüsüyle bir gudubetin, elindeki hamam tasını 5 yaşındaki yavruların kafalarına indirirken söylediği “beni dinden imandan çıkarmayın” lafındaki “din ve imanı” yeryüzünde hangi peygamberin temsil ettiğini bileniniz var mı? Yok mu? Ben biliyorum ama. Kirli Siyaset Dini o din! Peygamberini de siz bulun artık. Şöyle 50 yıl kadar gidin geriye hele.
Malatya’daki olayın ardından ne oldu peki? Memlekette ne kadar aydın,muhalif varsa Hanım Bakan’a yüklendi. Doğru ya o hamam tasını da o gudubetin eline Hanım Bakan erdi değil mi (!)
Zaten ne gelse başımıza hep AKP yüzünden değil mi? Öncekiler sütten çıkmış ak kaşık sanki! Malatya olayını alıp İzmir’e örtüştürdük mü? Mesela Barbaros Çocuk Köyü gerçeklerini biliyor muyuz? Ya da sabahın köründe polis-jandarma ve vali marifetiyle sürülen Bornova Yetiştirme Yurdu çocuklarını hiç merak ettik mi? Ya da Şehit Asteğmen Adem Dertsiz Çocuk Yuvası’ndan 10 yaşındaki çocukların doğu ilerine gönderilip gönderilmediğini öğrenebildik mi? Peki Adalet Bakanlığı’na bağlı Şirinyer Islahevi ile ilgili ne biliyoruz?
Haydi millet, kandırmayalım kendimizi. Manadan koparılıp, madde peşine düşen her toplumun başına gelenleri yaşıyoruz ve akıllanmıyoruz. İzmir’de SHÇEK kadrolarının yaş, eğitim durumu hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Bunları bilmedikçe de Malatya’yı konuşmak haramdır bize. SHÇEK Müdürü hakkında ne biliyoruz? İsmail Katmerci ile bayram ziyareti yapmasa yuvalara, onu da bilmeyecektik!
Bakanla uğraşmak kolay ama, zor olanı ise kimsenin konuştuğu, yazdığı yok.

Ah be Aziz Abi!

İnanın yüreğimle seviyorum Aziz Beyi. Ve insanın sevdiği birine kızmayacağı, eleştirmeyeceği gibi bir kuralın da olduğuna inanmıyorum. Şu anda potansiyelinin sadece yarısını kullanan bir başkan var İzmir’de. Nedendir bilemem ama Burhan Bey’den sonra Büyükşehir Belediyesi binasına bulaşan “Halkla Çelişkiler” hastalığının, Aziz Bey ile birlikte mutasyona uğrayıp, örnekli tehlikeleri yaşattığını söylemeliyim.
Olmayan bir halkla ilişkiler politikasının, en insani yaklaşımı bile nasıl rezalete döndürdüğünü yaşadık ve faturayı tamamen Aziz Bey üstlendi, ödedi ve İzmirlilerden bir kez daha özür diledi. Özür dilemek erdemdir ama, dünyadan habersiz bazı sırça köşk bürokratlarının cahilce hatalarını sürekli Aziz Bey’in ödemesini hazmedemiyorum. En alttaki ilişkinin bile çirkin siyasete kurban gitmeye başladığı Belediye’de Aziz Bey’i aslına döndürecek her operasyonun içinde olacağım. Çünkü artık eminim ki, biri veya birileri Aziz Kocaoğlu’nun sadece hata yapması ve halk nazarında itibar kaybetmesi için “çalışıyor”! Melih Gökçek karşısında bile, Aziz Bey’i hazırlayamayan sözde “danışmanların” derhal istifa onurluluğunu göstermeleri gereklidir. Tabii ki, bazı “üst” bürokratların da. Otobüs duraklarından, kart bipletmekten, çarşıdan pazardan, esnaftan iş dünyasından, İZSU veznelerinden, muhtarlardan, yoksullardan, çeperlerden habersiz “danışman” veya “bürokrat” kılığındaki tiplerin derhal kazınması gerekir o binadan. Deprem sırasında bile belediye çalışanlarıyla Başkan arasına duvar örenleri teşhir edip, sevdiğim ve saydığım bir insanı koruma faturasını ben ödeyeceksem… Seve seve, hatta ödemezsem şerefsizim! Büyükşehir Belediyesi’ni, “sonradan” belediyeci olmuş üçüncü sınıf zekaya sahip pek çok üst düzeyden daha iyi biliyorum. Çünkü İzmir’i seviyorum! Çünkü İzmir’i şanına layık yaşıyor, yaşamak istiyorum!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın