Yolum, yönüm denizdir, benim. İzmir’de doğmak, büyümek, yaşamaktan dolayı, diye düşünürüm hep. İzmir’e benzeyen kentleri severim. Kaybolmam, hemen tanırım. Ayaklarım, beni istediğim mekanlara kolayca götürür.
Denize yönelen yolları severim. Mahalleler arasında kısacık kaybolmak, günün heyecanıdır. Maviyi görünce gönlüm dinlenir, huzura erer nasıl olsa.
Lise yıllarımın sonlarında herkesi bir heyecan sarmıştı. Üniversite sınavıyla birlikte sanki hangi mesleği ya da üniversiteyi seçeceklerini değil, hangi kente aşık olacaklarını hesaplıyordu, herkes. Ben de en çok İstanbul’a aşık olmayı istedim. Ve Boğaz’ı görebileceğim: üniversiteleri hayal ettim.
Oysa ailemin tek tercihi İzmir’di. Kırıldım, üzüldüm, aşkım elimden alınıyormuş gibi hissettim.
Ardından gelen üniversite yılları…
Bütün arkadaşlarım, daha iyi iş imkanı için İstanbul saplantısı içindeydi, belki ben de. Bugün ise, asıl aşkımın elimin altında yaşadığım kent olduğunu daha iyi görebiliyorum.
Kafamı kaldırdığımda gökyüzü benim.
Doyasıya bakıyorum.
Sahil şeridinde istediğim saatte bisiklete binebilmenin, 20 dakika içinde işimde olabilmenin mutluluğunu yaşıyorum.
İyi iş imkanının insanın kendi içinde huzurlu olmasıyla mümkün olduğunu bilmenin güzelliğini tadıyorum.
Doyumluyum, çünkü her sabah Teleferik’ten gelen güzel çam kokuları içinde iş yerime giriyorum.
Ağaçlar arasından artık daha mavi görünen körfeze ve nazlı Karşıyaka’ya bakıyorum.
Gökyüzü benim.
Sıkışan trafik, yükselen binalar, henüz bütün bu güzellikleri yok edemiyor.
Konak Meydanı’nda kızımı güvercinlere yem atması için götürdüğümde özürlü sandalyesinde bize tabakaları veren mutluluk abidesi adamın hikayesini biliyorum.
Güvercinleri ve yem satışını kaldırma kararı alan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne dilekçe verdiğimde dinlendiğimi, dikkate alındığımı, demokratik hakkımı kullanabildiğimi biliyorum.
Doyumluyum…
Sonsuzluktaki aşkımın yeni yüzü; www.kentyasam.com’dan gönlü bu kentte olan herkese “Merhaba”…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.