Korkutan Deprem miydi?

İzmir’de bir haftadır sallanıyoruz. Kimini duyuyor, kimini duyduğumuzu sanıyor, kimini duymuyoruz ama sürekli sallanıyoruz. Sallandığımızda, adeta bilinçsizliğimizi haykırırcasına kendimizi gelişigüzel sokaklara atıyoruz. Sokaklarda sabahlıyoruz. Evlerimiz bize o artık neredeyse hasret kaldığımız mutluluğu vermiyor.
Güvenecek, rahatlatacak haberler bekliyoruz, gelmiyor. Herkes söze hep “depremle yaşamayı öğrenmeliyiz” diye başlıyor ama, bu öğrenmenin kaynağını söylemiyor.

Her deprem sonrası duyduğumuz kelamları, nutukları, dilekleri işittik. Ve muhtemel ki ortalık sükunete erdikten sonra da yine bu günleri, bu sözleri unutacağız. Her depremi hatta 17 Ağustos 1999’u unuttuğumuz gibi.

Acaba 5.9 şiddet mi korkuttu bizi?

Acaba korktuğumuz deprem mi yoksa gerçek olan gerçeklerle yüzleşmek olasılığı mı?

Depremden neden korkarız ki aslında? Depremi engelleyebilir miyiz? Yok sayabilir miyiz? Hazırlıklı olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Kentimizin, evlerimizin, okullarımızın, hastanelerimizin, fabrikalarımızın, yollarımızın, şiddetli bir depreme dayanıklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Buna inanabilir miyiz?

Ben yanıtını vermeyim burada. Kendisini yurttaş hissedenler versin. Yurttaş hissetmeyenleri zaten ben adam yerine koymam.

Faydan sana ne be kardeşim?
 

Doğrusu bu işte. Sana ne faydan, şiddet derecesinden? Sana ne, ne zaman ne şiddette deprem olacağından. Güvencede hissetmiyorsan kendini bunu sorgula işte. Dikkat ettim de, İstanbul televizyonları hep işin akademik, bilimsel yanını merak ettirdi bize. Uzmanlara hep saçma sapan, yanıtı aslında olmayan lakin bizi korkutan sorular sordu hep? Yerel televizyonlar daha gerçekçiydi. EGE TV, İZMİR TV, SKY TV daha sorgulayıcı baktı depreme. Yerel televizyonlar daha soğuk kanlıydı. Hep sakinleştirici mesajlar verdi. İzmir’deki bilim çevreleri, meslek odaları daha aklı başında yorumlar yaptı. İzmir Valisi, Büyükşehir Belediye başkanı, emniyet teşkilatı bir konu dışında halkın yanındaydı. Ama işte o “bir konu” var ki, umarım ve inşallah hem Sevgili Valim hem de Sevgili Kocaoğlu başkan dikkate alırlar. Zira depremi, “kendini korkudan sokağa atarak” yaşamış yurttaşlarla birlikteydim.

Fayın kabahati yok vallahi! 

Kabahat fayda olur mu hiç? Fay bu, kırılır. Fayın içine çimento dökemeyeceğimize göre, onunla “iyi” geçineceğiz. Kafasını bozmayacağız ki, o da kırılırken, hareket ederken bizi üzmesin değil mi? Yani kafamızı kullanacağız. Ama öyle laf olsun diye değil. Depremin herkese dokunacağını aklımızdan çıkarmayacağız. O lanet olası paragözlükten kurtulacağız. Zemin neyi emrediyorsa ona uyacağız. Malzemeden, demirden, betondan çalmayacağız, şeytana uyup ne imzalarımızı ne de kariyerlerimizi istismar etmeyeceğiz. Biz doğaya ne kadar dürüst olursak, doğanın da bize o kadar dürüst karşılık vereceğini aklımızdan çıkarmayacağız. Kansız şerefsizleri gizlemeyeceğiz mesela. Okul, hastane yaparken “şeytana uyanları” teşhir edeceğiz. Mevzuatların ardına sığınıp, zamanaşımı icat etmeyeceğiz. Okulları, hastaneleri çürük yapanları, çürük kabul edenleri ölseler bile rezil edeceğiz. Çoluğundan çocuğundan soracağız hesabı. Yoksa her deprem olduğunda kabahati faylarda aramakla korkumuz azalmaz, tersine artar.

 “Eksiği” tamamla, dedikodu olmasın

Bu hafta deprem olur mu bilemem. Kimse bilemez. Ama deprem gerçeğini unutamayacağımız gerçeğinden hareket ederek, bu depremlerden de ders çıkarabiliriz. Bu depremlerde en çok prim yapan kuşkusuz söylentilerdi. Paniği ve korkuyu arttıran, insanları sokaklarda, arklarda, arabalarda gecelemeye, sabahlamaya iten hep bu saçma sapan dedikodulardı. Tirajı çok olan Fısıltı Gazetesi, raitingi çok olansa Dedikodu TV idi. Vali ve başkan bile hep bu dedikodulardan hareketle beyanatlar verdi medyaya. Medya mikrofon tutmasaydı, canlı bağlantılar kurmasaydı Vali Bey ile Başkan Abi kendiliklerinden açıklama yaparlar mıydı acaba? İnanın bu sorunun yanıtını ben bulamadım. Ama artık “bir şeylerin” değişmesi, birlikteliklerin en üst noktada yaşanması adeta elzemdir sanırım.

Bakın şimdi.

En son deprem bir gece oldu. Yarım saat içinde televizyonlar yayına başladı. TRT haricindeki ulusal televizyonların yayını oldukça kaygı vericiydi. Spikerlerin, neredeyse silah zoruylaymış gibi sunumları, uzmanlara ve Vali Köksal’a yönelttikleri “daha büyük deprem olacak mı” tarzındaki saçma sapan soruları; o ana kadar paniklememiş yurttaşları bile sokağa döktü. İzmir TV ile Ege TV’nin yayına geçmesiyle bir miktar da olsa kendini “ulusal” sanan İstanbul yerel televizyonları etkinliklerini kaybetti. İzmir ve Ege televizyonlarının, yayınlarını radyolarından da vermesi, sokakta sabahlamayı seçen yurttaşların kısmen de olsa evlerine dönmelerine yol açtı. Yani bu depremlerde yerel televizyonlar daha gerçekçi ve dürüst yayıncılık yaptılar. Umarım sermaye kıblelerini İstanbul’a çevirmiş bazı işadamlarına bu bir mesaj olur.
Dedikodular daha ilk günden önlenebilirdi. Kriz Masalarının ne işe yaradığı, bu masalara kimlerin başvuracağı anlatılabilirdi. Deprem gerçeği ve gerçekleri tek ağızdan verilebilirdi.

Nasıl mı?

İzmir Valisi Köksal ile Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu bir araya gelebilirdi. Sadece bir kez ve birlikte bir basın toplantısı yapar ve bu toplantının İzmir’in tüm televizyonlarından ve illaki radyolarından ortak yayınla İzmirlilere ulaşmasını sağlayabilirlerdi. Daha sonra da atayacakları bir sözcü ki bence bu Ercan Doğu olabilirdi, deprem konusunda tüm bilgileri belli sürelerde açıklayabilir, sorulara yanıt verebilirdi. Yeteri kadar olmayan ve bölük pörçük açıklamalar, ne yazık ki bazı kerameti kendinden menkul şarlatanların ekmeklerine yağ sürdü. Yani deprem dedikodularına inanmaları yoğunlaştıran ne yazık ki bu oldu. Tabii deprem gibi ciddi bir konuyu “depremi en iyi biz haberleştirdik” şeklinde sulandıran bazı girişimleri de engellerdi bu yöntem. Zira deprem herkesin ortak sorunudur,değil mi?

Depreme ilgili bir hafta sonra daha farklı bir yazı yazacağım. Özellikle de şu çürük yapılarla ilgili. Bakalım bu kez kimler rahatsız olacak?

Notlar

Öte yandan şu “kuş gribi” meselesini de unutmadım. Balçova esnaf seçimleri ile ilgili de sinir olduğum bir konu var ki, bir hafta bekleyin. Yüzüme konuşma cesareti olmayan korkak bir insanımsıdan söz edeceğim size.

Haftaya da beklerim millet…

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın