İki gün işlerim var, Salihli’ye gideceğim, kıldı tüydü diye geçiştirdim ama o bomboş “Şirince” köşesi benim rüyalarıma girmeye başladı. Tamam, hemen olmasa bile yazarım dedim ama, ne yazacağım? Onbir yıl ekonomi muhabirliği yapmışsın ama, ekonomi de ha deyince, araştırma yapmadan yazılmıyor ki! Gerçi Hüseyin “yaşama dair” yazılar istiyordu. Konu bu kadar geniş kapsamlı olunca, yazacak bir şeyler buluruz herhalde diye düşündüm. Amma ve lakin köşe yazmak öyle her babayiğidin harcı değil. Haber yazmaya benzemiyor. Bu konuda da yine Hüseyin gaz verdi, pardon destek verdi. “Sen yazamayacaksın da kim yazacak” deyince, bana birden bir cesaret geldi.
Rüyalarımdaki bu bomboş “Şirince” köşesinden bir şekilde kurtulmalıydım. Ben ondan korkacağıma, o (kim oluyorsa) benden korksun diyerek, “Bismillah” çektim. Ve çocukları servislerine teslim edip, yazı yazacak ortam oluşur oluşmaz, aldım sazı elime. Tamam sazı aldım da, ben saz çalmasını bilmem ki! Olsa olsa biraz akordeon tıngırdatabilirim. O halde özlü sözümüzü şöyle değiştiriyoruz: “Aldım akordeonu elime”. Tamam böylesi daha iyi oldu. Fakat sizi baştan uyarmış olayım, çok iyi akordeon çalamam. Melodileri kulaktan dolma çıkarabilirim. Gerçi notalardan anlarım ama, neyse konumuz bu değildi…
Nasıl ama, geyik yaparak yazının neredeyse yarısını tamamladık sayılır. Ha gayret. Benim aslında şu sıralar yeni ilgi alanım Salihli. Bu konu birkaç yüz yazıya sığdırılamayacak kadar geniş olduğu için, şimdilik onu önümüzdeki yazılar için “stepne” olarak tutuyorum. Bu ilçede büyük bir dinamizm gözleniyor. Ama “arkası yarın” değil de “arkası önümüzdeki haftalarda”.
Ben kalan bölümde son aylarda dikkatimi çeken iki hareketten bahsetmek istiyorum. Biri, “duymayan kalmamıştır” diye düşündüğüm Deniz Feneri organizasyonu. Bir yerel kanalın yardım programı olarak başlayıp, bir anda tüm ülkede benimsenen, muhtaç durumdaki vatandaşları bulup yardım etmeye yönelik bir hereket. Takdir etmemek mümkün değil.
Bir diğeri de benim beslenme felsefemle bire bir örtüşen “sefertası hareketi”. “Hızlı değil, hazlı hayat” sloganını benimseyen bu sivil girişimin startı 1999 yılında gazeteci Ümit Sinan Topçuoğlu ve baklavalarıyla ünlü Güllüoğlu’nun sahibi M. Nadir Güllü tarafından verilmiş. Bugün destekçi sayısı yüzbinleri aşmış durumda. Başlıca amaçları da evde yemek pişirilmesini ve aile sofralarını, fast food’un olumsuz etkilerine karşı toplumun bağışıklık mekanizması olarak görmek ve teşvik etmek olarak belirlenmiş. Özellikle 2000 yılından sonra düzenlediği etkinliklerle adından söz ettirmeye başlayan sefertası hareketi paneller, geleneksel sokak yemekleri festivaller, lezzet panayırları düzenleyerek yandaş sayısını giderek artırıyor. Neferlerinden biri de benim, sonuna kadar destekliyorum.
Biber dolmayı, karnıyarığı, imambayıldıyı, mantıyı hamburgere tercih edenler, [link]www.sefertasihareketi.org[/link] sitesini hala ziyaret etmediniz mi? Ne duruyorsunuz…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.