Çocukluğum ve masallar 2025-02-27 17:30:00
Yazar: Semra Yeşil
Bizim nesil büyükanne masallarıyla büyüdü… Öyle ki, hayatın o masalların içinde olduğunu bilmeden… Her defasında yeni bir masalı nasıl üretecekti ki çoğu bulunduğu şehirden belki de mahalleden bile dışarı çıkmamış olan büyüklerimiz?..
"Babaanne masal anlatsanaaaa" diye başlardı ritüel… "Anaaa, kız, ne bu artık? Daha yeni anlattım, biraz ara verelim. Siz de masala doyamadınız" diye devam ederdi muhabbet, ama o arada içinden, "Ne anlatsam ki şimdi ben bunlara" diye düşünürken… Aslında kendisi de severdi masal anlatmayı. Belki de anlattığı masalların çoğunda başrol oyuncusuydu. Kim bilir…
"Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken" diye başlayan, bizleri hayal aleminde görkemli bir yolculuğa çıkaran masallarda kızlar hep güzeller güzeli, erkekler ise hep yakışıklı mı yakışıklı…
Aslında acele ettim. Masal öncesi ritüeli atladım. Biraz da ondan söz edeyim.
Babaannem her ne kadar her defasında nazlansa da bana göre bizlere masal anlatmak onun için de büyük bir zevkti. Razı olmuş edasıyla, "Eh, hadi gelin bari, anlatayım ama ‘bir daha bir daha’ demeyeceksiniz" derken yüzündeki hafif tebessüm, aslında yedek bir tane masalın da kafasında hazır olduğunun işaretiydi. Çünkü biz hiçbir zaman tek bir masal ile yetinmezdik. "Peki babaanneciğim" diyerek renk cümbüşlü, basma kılıflı divanda bir ayağını altına alarak oturur oturmaz, birimiz sağına, diğerimiz soluna yerleşir, bense genellikle öne doğru uzattığı bacağına doğru başımı koyar, masalı dinlemeye hazır hale gelirdik. O da hemen masala başlamaz, örtüsünü düzeltir, bir o yana bir bu yana bakınır, hatta bazen eline sökülmüş, dikilecek bir şey alır, "Şunu bitireyim, hemen başlayacağım" der, bizi merak içinde bırakırdı. İyice sabırsızlandığımızı anladığında ise başlardı anlatmaya…
Her defasında farklı bir tekerleme ile başlayan, sizi bir gün Peri Padişahının ülkesine, bir gün Kaf Dağı’nın arkasına götüren, hangi zamanda geçtiği belli olmayan, hayallerinizin bile ötesinde olayların içine bırakıverir. İşte o andan itibaren artık siz o küçücük odadaki divanda, babaannenizin dizine kafasını koymuş biri değilsinizdir. Uçsuz bucaksız bir dünyanın bilinmeyen noktasındaki peri padişahının kızı oluvermişsinizdir. İşte o anda masal içindeki yolculuğunuz başlar.
Bu yolculuğunuzda size kurbağa prenslerden tutun da üç başlı yaratıklara, kelebeklerden arılara, cadılardan canavarlara, eşlik eden yol arkadaşlarınız olur. En güç durumda kaldığınızda karşınıza iyi kalpli bir prens çıkıverir. Bazen bir uçurumdan aşağıya düşerken o daha önceden çok korktuğunuz dev kolunuzdan yakalayıp kurtarıverir sizi… Yüreğiniz ağzınıza gelmiş bir şekilde masalı dinlerken, birden bir cennet bahçesi çıkıverir karşınıza. Rahatlarsınız… Bir sonraki aşamayı tahmin bile edemezsiniz. Tabii ki masalı daha önce dinlemiş ve çok sevdiğiniz için babaannenize tekrar anlattırmıyorsanız. Gerçi bildiğinizi zannettiğiniz o çok heyecanlı bölüm için babaanneniz farklı bir olay yaratmadıysa…
Masalı dinlerken, artık öyle bir dünyanın içindesinizdir ki o zaman hiç aklınıza gelmez, "Babaannem bunları nereden biliyor acaba?" diye. Sahi, o küçücük dünyalarında yaşarken bu kocaman dünyaları yaratmayı nereden biliyorlardı acaba? Babaannemin elinde Kuran’dan başka kitap gördüğümü hatırlamıyorum zira…
Sonradan merak edip masallar ile ilgili biraz araştırınca, annemle babamın, "Anne nereden uyduruyorsun bu masalları?" sorularına tezat, babaannemin bunları uydurmadığını, yüzyıllar boyunca dilden dile, anlatıla anlatıla babaanneme kadar ulaşmış ve onun belleğinde, onun dilinde tekrar hayat bulmuş masalların varlığından haberdar oldum.
Bu vesileyle, ben de edebiyatımıza bir tür olarak girmiş, yazılı edebiyat öncesi var olan masal anlatımından söz etmek isterim…
Masal; genellikle şiirsel bir tekerlemeyle başlayan, halk diliyle ve sözlü olarak aktarılan bir anlatı türü. Genellikle çocuklar için olduğu düşünülse de büyüklere hitap eden masallar da vardır. Kolay anlaşılır ve akıcı olduğu için her yaş grubunun ilgisini çeker. Olayların nasıl gelişeceği, kahramanlarının neler yaşayacağı, masalın nasıl sonlanacağı belli olmadığı için heyecanlı ve sürükleyicidirler.
Masallarda herkesi ilgilendiren değerler ve konular ele alınır. Özellikle anlatımlarda çocuklara doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik, ahlaklı olmak, erdemli olmak, yardımseverlik gibi değerler verilmek istenir. Örneğin; masal kahramanının haksızlıklara karşı direnişi ve sonunda mutlaka başarılı olduğu anlatılarak haksızlığa boyun eğilmemesi gerektiği öğretilmek istenir.
Masallarda mutlaka bir olay vardır. Hayal ürünü olan bu olaylar, çoğunlukla olağanüstüdür ve masallarda "bu da olamaz" diye bir şey yoktur. Her şey mümkündür.
Masalda gerçek bir mekân yoktur. Hayali bir yer söz konusudur. Bunlar da genellikle, "Kaf Dağı’nın arkasında bir ülke, yerin yedi kat altı, periler padişahının ülkesi" gibi hayali yerlerdir.
Masalda zaman da belirsizdir. Geçmişte söz edilen zaman hayalidir.
Masal kahramanlarının olağandışı özellikleri olabilir. Yolculuk esnasında "peri", "dev", "cüce", "cadı", "gulyabani", "şahmeran", "zümrüdüanka" gibi hayali kahramanlar karşımıza çıkabilir. Bunlar gerçek hayatta karşılaşamayacağımız kişilerdir. İnsanlar ya iyidir ya da kötüdür. İyiler hep iyilik yapar, kötüler de hep kötülük yapar. İyiler masalın sonunda mutlaka kazanır, kötüler de her zaman kaybeder.
Masalda eğitim esastır. Yerin, kişilerin ve zamanın hayali olması da bu nedenledir. En sonunda ortaya çıkan dersten herkes kendi payına düşeni alır. Masallarda kötülükler eleştirilerek dinleyenin bu kötüler gibi olmaması istenir. İyiler ve iyilikler övülür ki dinleyici iyi olsun ve iyilik yapsın. Bu yüzden eğitimde de zaman zaman masallardan yararlanılır.
Olağanüstü kahraman ve olaylardan hareket eden masalların en güzel örnekleri "Sindirella", "Çizmeli Kedi", "Keloğlan" gibi halk öyküleridir. Ancak bazı yazarlar tarafından kaleme alınan ve sözel anlatımla ilişkisi olmayan, edebi yönü ağır basan bazı eserler de vardır. Bu bağlamda masallar, "anonim" ve "sanatsal" olarak ikiye ayrılır.
Anonim masallar; toplumun değer yargılarını, anlayışını, kültürünü, dünya görüşünü yansıtan ürünlerdir. Söyleyeni belli değildir ve toplumun ortak ürünüdür. Sözlü olarak nesillerden nesillere aktarılır. "Keloğlan" masalları anonim masallara örnek gösterilebilir.
Sanatsal masallar; anonim masallardan farklı olarak, toplumda görülen aksaklıkları yermek, bir düşünceyi ortaya koymak gibi belli bir amaca yönelik olarak birileri tarafından yazılır. Bu masallar yazanın toplumsal görüşlerini ve dünyaya bakış açısını yansıtır. Fransız "La Fontaine"in yazdığı hayvan masalları örneği gibi…
Dünya edebiyatında masal türündeki ilk eser, Hint edebiyatının ürünü olan ve Beydeba’nın yazdığı "Kelile ve Dimne"dir. Fabl şeklindeki bu eserin dışında, "Binbir Gece Masalları" da bu türün güzel örneklerindendir. Avrupa’da ise masalcılığın temellerini Fransız sanatçı La Fontaine atmıştır. Dünya edebiyatındaki başlıca masal yazarları arasında Alman edebiyatında "Grimm Kardeşler" ve Danimarka edebiyatında "Andersen" öne çıkmıştır.
Türk edebiyatında "Keloğlan" en tanınmış masal kahramanıdır. La Fontaine’in masalları ise Şinasi tarafından "Tercüme-i Manzume" (1859) adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir.
Biz çocukken bunların hiçbirini bilmiyorduk. Babaannem bizi oyalamak için kafasından masal uyduruyor zannediyorduk ama hiç de öyle değilmiş. Yüzyıllar boyu masal hep hayatın içindeymiş ve belki de masal olmasa hiçbir edebiyat türü var olamazmış…
İyi ki varmış ve iyi ki biz masal dinleyerek büyümüşüz…
Bir tür küçük öyküdür. Olaya dayalı bir anlatımı vardır. Hayattan alınan küçücük kesitler, hayvanlar ya da bitkiler arasında geçmiş gibi anlatılır. Bugün daha çok çocuk edebiyatında yer alan fabl'ların, toplumu eğitici; örneklendirme ile kötü davranışlardan caydırıcı özelliği ile eskiden büyükleri eğitmede de kullanıldığı sanılmaktadır.