Türkiye’nin bilinçaltı gerçeği
Masallar ve Yörükler, beni büyüleyen kendine çeken iki dünya…
Kardeşim, haber verdi; Kayıp Masallar Yörüklerden ismiyle Atlas Dergisi, artık unutulmaya yüz tutmuş belki de son masallarımızı çok özel bir çalışmada yayınlamış. Çok heyecanlandım, gittim aldım, bir solukta okudum. Sonrasında çok da şaşırdım.
Coca-Colanın “Hayata Artı” programı çerçevesinde her yıl gençleri teşvik etmek için düzenlediği proje yarışmasını Kayıp Masallar öncelikle geçme başarısını gösteriyor. Sonrasında Atlas Dergisi, Kayıp Masallar projesinin fikri çerçevesini ve içeriğini geliştirmekte yardımcı oluyor. Buğday Derneği de katkılarını esirgemiyor, gençlerden. Dernek de, bir sivil toplum kuruluşu olarak Kayıp Masalları arayan gençlerin çalışmalarını ilkeli, doğru ve üretken şekilde başarması için destek oluyor. Sonra gençler, yollara düşüyorlar. Kitapçığın ön sözünde proje koordinatörü Çağlar İnce, bir ayda 10 bin kilometre yol kat ettiklerini, 100e yakın haneyi ziyaret ettiklerini söylüyor.
Buraya kadar bu işi gerçekleştiren ekipten bahsettim ama beni şaşkınlığa düşüren kısmı anlatmadım. Ben bu kitabı, her zamanki gibi okumadım. Ön sözünde proje koordinatörü İnce diyordu ki:
Bu masallar, göçebe bir halkın, bu ülkenin toplumsal bilinçaltının belki de en önemli parçasının bütün dünya adına sakladığı sırları anlatıyor. Bu çalışma ile son masal ülkesinin, son masal halkının masalları toplandı…
Bu ifadeleri okuduktan sonra Acaba benim toplumumun bilinçaltında ne var? sorusunu sorarak masalların büyüsüne daldım.
Masalların çoğunda genç kızların içine yılan giriyor. Karnı şişiyor. Evli olmadığı halde karnı şişen kızlar, hamile zannediliyor. Yengesi, üvey annesi gibi, yine hemcinsleri tarafından kötü görülüyor. Babaları veya ağabeylerine kadınlar, kızı kötülüyorlar. Çoğunda öldürmelerini söylüyorlar. Erkekler, kendi iradelerine sahip değiller. Aslında ne öldürmek ne de onları bırakmak istiyorlar. Ancak kadınların dediklerini yumuşatarak uyguluyorlar. Kızı öldürmüyorlar. Uzak bir yerde tek başına bırakıyorlar. Kız ya bir çoban ya da ağanın oğlu tarafından kurtarılıyor. Kaynatılmış süt yöntemiyle yılandan kurtulan kızın masumiyeti kanıtlanıyor. Kız kendini bulan ve yardımcı olan erkekle evleniyor. Gün geliyor, kız, kendini uzak bir yerde tek başına bırakan aile fertleriyle buluşuyor, masumiyeti anlaşılıyor.
Şimdi ben bu masal üzerine düşünmez miyim? Ben ne uzmanım, ne toplumun bilinçaltına mercek dayayacak biriyim. Ama kendi bakışımı, hissettiklerimi söyleyebilirim. İzninizle çıkardığım sonuçlar ve dersler;
Pınarın başında sakın uyuya kalma, içine yılan girer.
Yani başına umulmadık bir iş gelirse, kimse yanında olup destek vermez, hemen arkandan vurma planı yaparlar. Kendi başının çaresine bak.
Kadınlar dikkat! Hemcinslerine sakın güvenme, ilk önce onlar, senin kuyunu kazar.
Erkeklerin olayları kendi fikirlerince değerlendirme yeteneği yoktur. Kadınlar, onları yönlendirir. Aynı fikirde değilseler bile yine kadınların istediğine yakın bir iş yaparlar.
Uydum akıllı erkekler olduğu kadar aklını cesurca kullanan erkekler de vardır. Haksızlığa uğrarsan, iyi insanlar da karşına çıkabilir. Derdinin çözümü olabilir. Kim bilir, sonunda büyük bir aşk seni bekliyordur!
Adalet, her zaman tecelli eder.
Masal bu ya! deyip geçemeyecek kadar masalları önemsiyorum ben. Benim hatırladığım tek masal, anneannemin anlattığı, ağzından köpükler çıkan canavarlarla dolu bir masaldı. Hep korkardım o masaldan. Geceleri rüyama girerdi. O yüzden kızım doğunca ona hiç korkunç masal anlatmadım. Kitapları okuyormuş gibi yapar ama kendi hikayemi anlatıp masalın korkunçluğunu törpülerdim.
Pamuk Prenses ve Yedi Cücelerde asla üvey anne, kötü bir karakter olmadı. Pamuk Prenses, canı sarayda çok sıkıldığı için ormana gezmeye gitti orada avcının elini bıraktığı için kayboldu. Üvey anne, daha sonra cadıya dönüşmedi. Cadı, aileden biri değildi. Neden mi, böyle yaptım?
Düşünsenize, çocuklar, üvey annelerin ne kadar kötü olduğunu anlatan masal ve hikayelerle büyütülüyor. Sonra bir gün anne ölebiliyor veya anne-baba ayrılıyor ve çocuğun üvey annesi oluyor. Sizce böyle büyütülen bir çocuk, hiç üvey anneye şans tanır mı, onu sevebilir mi? Bilinçaltında sürekli çocuk, kendini öldürecek, cadıya dönüşecek bir kadınla yaşadığını ve ne kadar mutsuz olduğunu düşünmeyecek mi?
Kızım, sanıyorum ki 5 yaşındaydı. Anaokulunda Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı okunmuş, üvey annenin kötü bir kadın olduğunu, aslında cadının o olduğunu öğrenmiş, çok şaşırmış. Bana gelip masalın hesabını sordu. Sebebini açıkladım. Sonra sakinleşti. Ama yıllarca bu duruma şaşırıp durdu. Toplumun bilinçaltı ona da geçti. Yapacak daha fazla bir şey yok sanırım.
Kendimizi aynada görür gibi izlememizi sağlayan masalları, yüzyıllardır göçerek sahip çıkan Yörükler’in önünde saygıyla eğiliyorum. Onları bizlerle buluşturan gençlerin emeklerine, fikirlerine sağlık. Geleceğe olan umuda vücut vermemişler mi? Bir de onlara olanak sağlayanlar, destek olanlar, gençleri öncelikle anladıkları için tebrik ediyorum.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.