Son yazımdan bu yana aylar geçti.
Nasıl bir çark, beni en sevdiğim işimden vazgeçirdi?
Sanıyorum ki umutsuz, kırgın kelimeleri ardı ardına sıralama ihtimalimdi, beni yazmaktan alıkoyan.
İşine sarılmayıp, sonuçlarından başkalarını sorumlu tutanlara,
Dolaptan, dolaba koşup bu düzene beni de dahil etmek isteyenlere,
Çocuğuna, kalbini kapatanlara,
Belki de hiç açmayanlara,
Kardeşliği, karın deşmekle karıştıranlara,
Hayatında dolu dolu bir nefesi güzelce içine çekip mutlu olmayı, unutanlara,
Huzurun bedenini kaplamasına izin vermeyenlere,
Parayı, insanlıktan daha çok sevenlere,
Ve daha nicelerine çok kırgındım.
Sonra tamir zamanı geldi. Hem ruhumu, hem bedenimi.
Kendimi adeta kilometre sınırını çoktan geçmiş otomobiller gibi bakıma aldım.
Önce ruhumu, sonra artık canlı hücresi kalmamış olan dizlerimi. Beş yıl öncesinde sık sık geçirdiğim MS ataklarında bol miktarda kortizonlar, kemoterapiler ve adını artık hatırlayamadığım ilaçlar, her iki dizimdeki kemiklerin hücrelerinin ölümüne yol açtığı için yaklaşık dört yıldır tekerlekli sandalye kullanıyordum. Bir ara düzeldiler, kısa mesafeleri yürür hale geldim. Sonra yine…
Mayıs ayında doktorum artık düzelme ihtimalinin kalmadığını söylediğinde ruhumun parçalarını toplamak bir hayli zor olmuştu. İstanbul’da Yeditepe Üniversite Hastanesi Ortepedi ve Tramvatoloji Uzmanı Doç. Dr. Tahsin Beyzadeoğlu’nun Mikrocerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halil Bekler ile birlikte geliştirdiği bir ameliyattan da bahsetti.
Bu ameliyat belki çözüm olabilirdi; yani “Canlı Kemik Nakli”…
Gidip öğrenmeliydim. Öyle de yaptım. Dünyada başka bir yerde uygulanmamış bir ameliyatı gerçekleştiriyorlardı. Tahsin Bey, çok açık, bütün riskleriyle birlikte olduğu gibi durumu anlatan bir doktor. Ben gittiğimde 2006 yılında ilkini gerçekleştirdikleri ameliyatı 11 kişiye uyguladıklarını ve hepsinin de şu anda tekerlekli sandalye veya koltuk değneği kullanmadıklarını, yürüyebildiklerini söyledi. Yüzde 100’lük bir başarı oranına bu durumda ancak şapka çıkartılır, sanırım.
İzmir’den başka bir hastasının telefon numarasını vermeyi kendi teklif etti. 11 numaralı hastayla da konuşunca bana inanılmaz bir cesaret geldi. Tabii, yürüyebilmek için uzun bir süreç gerekiyor. Şu an ameliyat olalı bir ayı geçti, evde zorunlu haller dışında çok fazla kalkamıyorum. Ayağımın üzerine ağırlık verebilmem için bir aya daha ihtiyacım var.
İşten bu kadar ayrı kalabilmek benim için çok zor bir durum ama bu konuyla da ilgili bazı önlemler aldım. Örneğin ekim ayının başında yapılacak olan Akademik Yıl Açılış Töreni’ni farklı ihtimalleri göz önünde bulundurarak 50 sayfayı geçkin bir çalışmayla ameliyat öncesinde hazırladım. Ben olmasam bile arkadaşlarıma önemli bir yol haritası çıkardığıma inanıyorum.
Kızım için her gün basketbol ya da yüzme etkinlikleriyle dolu bir etüt programı, en azından rahatlaması için önemli bir tedbirdi. Bu yaz onun için de hiç kolay geçmiyor. Adeta aşık olduğu Eski Foça’ya bir aydır gidememenin yasını tutuyor, güzelim.
Sevgili eşim “Komik Adam”ın maceralarını ise, başlı başına bir yazı konusu yapmak gerekecek. O yüzden Komik Adam’a burada yer vermiyorum.
Doktorların ne yaptıklarına gelince;
Diz kapağından açtıkları iki noktadan içeri girip kemikteki ölü kısımları temizlediler.
Kemikte boşalan yere bir dolgu malzemesi doldurdular.
Yan kısımda bulunan bir kemiği sinirleriyle birlikte aldılar.
Bu aldıkları sağlam kemiği ölen kemiğin yerine koyarak, sinirleri kan akışını sağlaması için başka sinirlere bağladılar.
Alınan kemiğin yerine tel yerleştirdiler.
Sonra da güzelce diktiler.
Yalnız, bu dünyada hakkı olana hakkını vermek gerekiyor. Ben İzmir’de ne böyle bir hastane, ne böyle bir ekip, ne böyle bir titizlik gördüm. Güvenlik görevlisinden, hasta bakıcısına, hemşirelerine, asistanlarına, doktorlarına, inanılmaz bir ekip. İnsana yatırım yapılmış. Çok saygı duydum. Çok kıskandım. Çok sevdiğim İzmir için işte o an içim sızladı.
Gayet tombul olan dizlerimdeki yağ tabakaları doktorlarımı oldukça uğraştırmış. Ancak o kadar kibar insanlar ki, şişman kelimesini kullanmadan, yağ dokusu diyerek konuyu çok güzel ifade ettiler.
Ameliyat sonrasında narkozun etkisinden kurtulduğumda kendi kendimi tebrik ettim. Çok cesaretli bir insanmışım.
Ömür boyunca tekerlekli sandalyede sakat bir insan olarak yaşamaktansa bisiklete bineceğim günü hayal etmek daha mantıklı gelmişti. Sanıyorum, artık zor kısımları atlattım. 60 dereceye kadar dizimi kıvırabiliyorum. 15 gün içinde 100 dereceye kadar kıvırmam gerekiyor.
Hedefi tutturabilirim.
Umudum var.
Aslında İzmir’deki doktorum, artık umudumun kalmadığını, kıkırdağın çökmeye başladığını söylediğinde de umudum vardı.
Yedek parça değişimi başarıyla gerçekleştirildi. Sadece ana makineye uyum sürecini yaşaması gerekiyor. Bir de diğer diz var. En erken bir yıl sonra onu da ameliyata götürmem gerekecek. Dört yıl bekledim, bir yıl daha bekleyebilirim, onun için de.
Herkes için, her şey için, her zaman “UMUT” var… Yeter ki güzel insanlarla, gerçek dostlarla birlikte olsun yüreğimiz. Umudumun büyümesini sağlayan tüm güzel insanlara ve gerçek dostlarıma sonsuz teşekkürler…
Not: Kent Yaşam’ı çok özlemişim.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.