Bir gazetecinin kalemi annelikle taçlandı

Adını belki duydunuz, belki duymadınız ama aslında onu iyi tanıyorsunuz. Kaleminden tanıyorsunuz. Çünkü bu sitede olduğunuza ve bu yazıyı okuduğunuza göre siz de İzmir’i anlamak, öğrenmek, kentte neler olup bitiğini bilmek isteyenlerdensiniz ve o, yıllarca kalemiyle sizin bu isteğinizi yerine getirdi. Kâh politikacıların peşinde koştu, onların bir konuda verdiği ilk demeci kayda geçiren oldu, kâh yerel yönetimlerin görünürdeki gündemini izlerken perdenin arkasına bakıp neler olduğunu yazdı, kâh kentin unutulmuş portrelerini ya da bir yazarın şifrelerini anlattı… Kimi zaman, yaşadığımız topraklara daha yakından bakmamızı sağlayacak yakın-uzak yerlerin hikâyelerini anlattı bize, bazen en çetrefilli politik tartışmaların, olayların aslını…

Çünkü o bir gazeteci. Ama şimdilerde, herhangi bir basın-yayın organına geçerken uğrayıveren herkese atfedilen sıfatla “gazeteci” değil. O, bu sıfatı hak edebilmek, bu mesleğin mensubu olmak için ne kadar çok çalışmak gerektiğini; nasıl namuslu, titiz, ayrıntıcı, meraklı, şüpheci, eşitlikçi, bilgili, donanımlı, entelektüel olmak gerektiğini bilen; sahip olduğu tüm bu vasıflara rağmen nasıl da kendiliğinden mütevazı olunacağını, mesleği sırtında bir etiket gibi taşımadığını gösteren bir gazeteci. Hani insana, “Madem ki bu yola başkoydun, bu niteliklere sahip olmak zorundasın, gazetecisin diye kendini üstün insan zannetme!” dedirten… Yani medyada artık mumla aranılan cinsten…

Gelelim işin, nalıncı keseri kısmına! O, benim dostum. -Yıllarca omuz omuza haber peşinde koştuğum, meslektaşı olmaktan gurur duyduğum insan. Varlığını hep mesleğe ve hayata tutunma nedenlerim arasında gördüklerimden. Bakmayın onu böyle mesleki bir çerçeveye sığdırıp demir leydi imiş gibi anlattığıma. Duyargaları hayli gelişmiş, derinliğinde sarhoş olabileceğiniz kadar duygulu ve hassastır o. Ki bu, gazetecilikteki farkının nedenlerinden biridir.

Belki bir yayınevi çıkar…

Benim dostum altı yıl önce İstanbul’a tersine göç etti, kalemini bilemeye orada devam etti, ediyor. Yeni haber bunun neresinde mi? Şurasında efendim:

O gazetecilik sorumluluğunu üç yıldır, hayatının en farklı, en özgün deneyimiyle, yerine hiçbir şeyin konulamayacağı annelik sorumluluğu ve duygusuyla taçlandırıyor. E artık haberin 5N 1K’sının K’sını (kimi) açıklayalım. Onun adı, Halime Sürek Kahveci. Star Gazetesi’nin Cumartesi ekindeki “Annem Benim…” köşesinde, oğlu Kerem ve kızı Elvan’ın büyüme süreçlerini anlatırken aslında, pek çok ebeveynin çocuk büyütürken yaşadığı sürece dair yol gösteriyor. Bu kimi zaman diş çıkarma, kardeş kıskançlığı, hastalıklar gibi dönemsel sıkıntılar oluyor, kimi zaman çocuğun kişilik gelişiminin seyri, kimi zaman da anne babaların çocuğuyla yaşadığı paylaşımların, ortak üretimlerin güzelliği… Öznel deneyimlerine uzman görüşlerini, bilimsel temeli mutlaka ekliyor; insan yetiştirmek gibi hassas ve kutsal bir görevin duygu ve mantık terazisini dengede tutuyor Halime.

İşte bu yazılar derlendi, bir kitaba dönüştü. Yol arkadaşı Hakan Kahveci’nin, Halime’ye 10’uncu evlilik yıldönümü armağanı olarak gizliden gizliye hazırlayıp bastırdığı kitap, gazetedeki köşesiyle aynı adı taşıyor: “Annem Benim…” (Yazılarını üç yıldır takip etmeme rağmen, bu günlerde Halime ile annelik deneyimini paylaşmaya hazırlandığımdan, kitabı yeniden okudum.) Onu şimdilik kitabevi raflarında bulamayacaksınız ne yazık ki… Şanslıysanız, Hakan’ın kendi imkânlarıyla bastırdığı ve Halime’nin en yakın arkadaşlarına, kimi gazete yöneticilerine ve yayınevlerine gönderdiği bu kitaba bir yerlerde rastlarsınız. Ya da belki akıllı bir yayınevi çıkar da, bir gazetecinin süzgecinden geçen yaşanmış hikâyelerin, anne-babalar için ayağı yere sağlam basan bir rehber niteliğindeki bu kitabın telifini alır.

Siz yine de bir yerlerde böyle bir kitabın yayınlandığından haberdar olun ve daha da önemlisi; hâlâ kalemine güvenebileceğiniz, yazdıklarının arkasında başka anlamlar aramayacağınız gazetecilerin var olduğunu bilin. Bu bile yeter.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın