Ölümün acısını paylaşmak

Son yedi sekiz yıl içinde genç yaşta birçok arkadaşımızı yitirdik. Önce hasta olduklarını duyuyoruz ve kısa bir süre sonra da aramızdan ayrıldıklarını… Hasta olan arkadaşlarımız ile birlikte geçirdiğimiz günlerde, sonucu kabulleniyoruz. Biliyoruz ki, bu hastalık bir kere vücuda girdi mi, geri dönüş yok. Yapacak tek bir şey kalıyor. O da son günlerin keyfini çıkarmak.

Sevgili Aytaç Sefiloğlu ile 1999 yerel seçimlerinde karşılaştık. Hastaydı kemoterapiye girdiği için saçları dökülmüştü. O günden sonra hiç bırakmadım Aytaç’ı toprağa verdiğimiz son güne kadar haftanın hemen her günü buluştuk. Tüm dostlar birlikte olduk. Aytaç yaşamını yitirdiği 17 Nisan 2000 tarihine kadar bir kuş gibi kanat çırptı durdu. Dostluk için çarpan kalbi durduğunda yine tüm dostları uğurladı son yolculuğuna.

Ama aramızdan aniden ayrılan arkadaşlarımız da oldu. Anadolu Ajansı’ndan emekliye ayrılan Celal Yılmaz, emekli maaşı ile geçinemediği için CHP İl Başkanlığı’nda danışmanlık yapıyordu. 24 Kasım Öğretmenler Günü için basın kuruluşlarına bülten yetiştirme telaşı içinde koşuşturuyordu. Cumhuriyet Meydanı’nda CHP toplantı hazırlığı yapıyordu. Celal Yılmaz, yazılı bülteni çoğaltmak için en yakın gazeteye Cumhuriyet Gazetesi’nin bürosuna gitti.

Bültenleri çoğalttı. Yüz metre yürüdü. Yaşar Holding binasının önüne geldi. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki, birkaç adım atabildi. Göğsünü tuttu, acı bir ağrı tüm vücuduna yayıldı. 49 yıllık yaşamı burada noktalandı. Holding binasının önüne yığıldı kaldı, yağmur damlaları ardı ardına üzerine yağarken, meydanda gazeteciler O’nu bekliyordu. O arada polis telsizlerinden bir anons geçiyordu. “Yaşar Holding binasının önünde 1.80 boylarında bir vatandaş yerde yatıyor!”

Celal Ağabey ile gazetecilik yaptığım yıllarda birçok işe birlikte gittik. Kenan Evren’den Turgut Özal’a, Erdal İnönü’den Bülent Ecevit’e ve Süleyman Demirel’e kadar birçok lideri izledik. Özellikle Fethiye-Göçek’te güzel anılarımız oldu. Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şubesi’ne Hüseyin Aslan’ın listesinden birlikte seçildik, bir süre yönetimde birlikte çalıştık. O yaşlarda kimseye ölüm yakışmıyor. Ama insan tüm sevdiklerine ölümü zaten yakıştıramıyor ki…

Emre Özdestan, Gaziemir’de Vatan adında bir gazete çıkarıyordu. Yaşamın her tarafını didikleyen ve alaya alan sevecen bir meslektaşımızdı Emre. Sonra işleri bozuldu gazeteyi kapatmak zorunda kaldı, iyi bir basın emekçisiydi. Sonra yolu Yeniasır Gazetesine düştü ve yaşamını yitirene kadar orada çalıştı. Onlar saç ayağı idi. Hürol Dağdelen ve Engin Yavuz. Haftanın birkaç günü yanlarında olurdum. Birlikte Sevgi Yolu’ndaki çay ocağına giderdik. Onları izlerdim, üçünü. Çok gülerdim. Sonra Emre’nin tatsızlaştığını gördüm. Unutkanlığını anlatıyordu. Sonra beyninde bir rahatsızlık olduğunu ve hastane dönemi.

Yalnız Emre’nin hastane dönemi çok hızlı geçti. Çok kısa sürede yayıldı hastalık vücudunun her yerine. Eşi Fatma ve kızı Eda’yı bıraktı geride 47 yaşında aramızdan ayrıldı gitti. Engin Yavuz ile haftanın birkaç günü O’nu mutlaka anıyoruz. Engin muzipliklerini anlatıyor gülüp geçiyoruz. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ve Konak Belediye Meclisi, Emre’nin adını yaşamının önemli bir bölümünü sürdürdüğü sokağa verdi. Adı sonsuza kadar orada yaşayacak. Kızı Eda’nın dediği gibi, keşke ölmeseydi, keşke o tören yapılmasaydı. Keşke aramızda olsaydı ama!

Koşuşturmaların arasında geçip gidiyor yaşam. İleriye bakınca çok uzun yıllar var gibi geliyor insana. Geriye doğru dönüp baktığımızda ise rüya gibi geçip gittiğini görüyoruz. En yakınlarımız ölüyor. En sevdiklerimiz bizi terk ediyor. Ölüm acısı unutulup gidiyor. Nedenini düşündüm. İnsan ölüm acısını çok hızlı unutuyor. Yani o acıyı hemen herkes paylaştığı için, herkese minik bir parça düşüyor. Ve yaşamın içinde unutulup gidiyor. Ama bir gün yürürken yolda bakıyorsunuz. Sokak başında bir levha; Gazeteci Emre Özdestan Sokağı, yeşillikler içinde Celal Yılmaz Parkı, Aytaç Sefiloğlu Parkı ve daha niceleri…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın