Önce sola, sonra sağa…
Yağmurlu sokaklarda karşı kaldırıma geçmek için, esnafın çatıverdiği yalancı köprüleri arıyor gözlerimiz. Daracık kaldırımlara koşut, göletli yollardan korunmak için ise şoförlerin insafına kalıyoruz. Öylesi durumlarda çoğunlukla şemsiyeyi ayaklarımıza doğru tutmak da çare olmuyor.
Kaldırımlarda ya park halinde arabalar, motosikletler ya da alabildiğine yayılmış dükkan içleri var, bu şehirde. Adım atacak bir aralık bulmak, yürüyenin ustalığına kalıyor. Trafik lambaları olmayan yaya geçitlerinden geçmek için eski bir ezberi arıyor belleğimiz; önce sola, sonra sağa, yolun ortasına gelince tekrar sola bak!
Bir gün ya da gecede sahil boyu uzamış bir yürüyüşe, ihtiyaç molası vermek istiyorsak, en yakındaki dostların mekanlarına kaçışıyoruz. Neden mi? Şehirlerin modernliğinin okunduğu tuvaletler ya yok yerde; ya da olması gerektiği yer, kanalizasyon çukurunun en dibinde de ondan.
Yok, biz almayalım!
Allah’ın günü oradan oraya koşuşturan bunca insan, bayramda-seyranda gönlünce dolaşmak istiyor değil mi, şehirde? Duraklarda salkım saçak, otobüslerde balık istifi oluşuna bir isyan gibi, mutedil dalgalı bir yolculukta seyretmek istiyor değil mi? Kimisi şehrin karşı kıyısında bir bayram şenliğine dahl’olmak için, kimisi de vapur sefası yapmayı tek amaç belleyerekten… Yok! Bayramda kapalıyız! Neden? Çünkü bayramlarda, pazar günü tarifesi uygulanıyor.
Bunun çevirisi şu: Bayramlar resmi tatil olduğundan -pazar günleri olduğu gibi- vapur seferleri seyreliyor, kimi iskelelerin kapısına kilit vuruluyor.
Hadi bu kentin yöneticileri hiç toplu taşıma araçlarını kullanmıyor; ailelerinden, eşlerinden, dostlarından biri de mi, Yahu! demiyor; İnsanları sokağa çıkaracaksın, meydanlara taşıyacaksın, yollarına taş koymayacaksın ki, kenti doyasıya yaşayıp kentli olabilsinler.
Kenti yarat ki kentli oluşsun diyor, içimizden birileri. Kim duyuyor, daha doğrusu, kim sesini yükseltiyor? O yüzden biz, 2008 yılına, yeni bir şehre girer gibi gireceğiz ve âkıbetinden haberdar olmadığımız, in midir, cin midir bilmediğimiz şu 2008’e soracağız:
Ey yeni yıl! Yeni bir şehir misin, bizim için? Yaşamdan aldığımız zevki çoğaltabilir misin? Sermayeden bir yıl daha yediğimize bakmadan Buna değdi dedirtebilir misin?
Hayır! ise yanıtın; yok, biz almayalım!
Her gün yeni bir gün olmayacaksa, ne anlamı var ki takvimdeki rakamları çoğaltmanın?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.